Jeff Sutherlands’in yazmış olduğu Scrum: İki Katı İşi Yarı Zamanda Yapma Sanatı adlı kitaba dair notlarımın bir kısmını 2018’de Okuduğum Kitaplar yazısında paylaşmıştım. Notlarımın geri kalanıyla bu yazıyı hazırlayıp taslaklarda bırakmışım, ziyan olmasın diye yayımlamak istedim. Gün bugün… 🙂
Scrum, yazılım geliştirme süreçlerinde yaygın olarak kullanılan bir çerçevedir ve çevik yazılım geliştirme metodolojilerinden biridir. Scrum, esnek ve adaptif bir yaklaşım benimseyerek, projelerin değişen gereksinimlere hızlı bir şekilde cevap verebilmesini sağlar.
Başarılacak şeyle ilgili vizyona sahip kişidir. Riskleri, ödülleri, neyin mümkün olduğunu ve ne hakkında tutkulu olduğunu göz önüne alırlar.
Ekipler küçük olmalı, ideali 3 ila 9 kişi arasındadır.
Ekibi yavaşlatan şeyleri eleyecek ve yol gösterecek kişidir.
Bu iş listesi ürünün yaşam süresi boyunca var olur ve evrim geçirir. Ürünün yol haritasıdır.
“Öncelik sırasına göre ekip tarafından tamamlanabilmiş her şeyin” tek ve belirli bir görünümüdür.
Listedeki işleri tamamlayacak kişilerin ne kadar emek harcayacaklarını önceden tahmin etmek önemlidir.
İş listesini saat cinsinden tahmin etmeye kalkışmayın, çünkü insanlar bu işte kötüdür. Göreceği boyutlara göre tahminde bulunun: Küçük, Orta, Büyük beden gibi. Hatta en iyisi Fibonacci serisini kullanın, her kalem iş için nokta değer tahmininde bulunun: 1,2,3,5,8,13,21…
Bu, Scrum toplantılarının ilkidir. Ekip, Scrum master ve ürün sahibi Sprint’i planlamak için bir araya gelir.
Çoğu ekip 1 ya da 2 haftalık Sprint’ler kullanmaktadır. Ekip İş Listesinin en üstüne bakar ve bu Sprint’te ne kadarını tamamlayabileceğini tahmin eder.
Eğer ekip birkaç Sprint’i birlikte bitirmişse, son Sprint’te elde ettikleri sonuçları da göz önüne almalıdır. Bu bitirdikleri işleri gösteren rakam onların Hızıdır. Scrum Ustası ve ekip bu rakamı her Sprint’te artırmaya çalışmalıdır.
Bu toplantı sırasında herkes bu Sprint’te neyi başarmak istediğini gösteren bir Sprint Hedefi üzerinde de anlaşmalıdır.
Scrum’ın ana dayanaklarından biri, ekibin bir Sprint’te neleri tamamlayabileceklerini düşündüklerine karar verdikleri anda noktanın konmasıdır. Bu değiştirilemez ve üzerine ekleme yapılamaz.
Ekip neyi yapabileceklerine dair yaptıkları tahmini gerçekleştirmek için Sprint süresince otonom olarak çalışabilmelidir.
En yaygın yol üç sütunlu bir Scrum Tahtası hazırlamaktır. TODO, DOING, DONE.
Her işe başlandığında TODO’dan DOING’e taşınır.
İş tamamlanınca DONE’a çekilir.
Bu Scrum’ın kalp atışıdır. Her gün aynı saatte 15 dakikayı geçmeyecek şekilde ekip ve Scrum Ustası bir araya gelir ve şu 3 soruyu yanıtlar:
Eğer toplantı 15 dakikadan uzun sürüyorsa bir şeyler yanlış ilerliyordur.
Bu toplantıyla birlikte herkesin tüm ekip üyelerinin Sprint içindeki yerlerini bilmesi sağlanır.
Ekibin ilerlemesinin önündeki engel ya da gecikmelerin ortadan kaldırılmasından Scrum Ustası sorumludur.
Sprint süresince ekibin neleri tamamlandığını gösterdiği toplantıdır.
Sadece Ürün Sahibi, Scrum Ustası ya da Ekip değil, aynı zamanda paydaşlar, yönetim, müşteriler, herkes katılabilir.
Tamamen biten ve üzerine ilave çalışma yapılmadan teslim edilebilecek şeyler gösterilir.
Ekip son Sprint’te neleri tamamladığını gösterdikten sonra oturulur ve neyin yolunda gittiğini, neyin daha iyi olabileceği düşünülür. Ekip olarak, süreçteki gelişim için derhal uygulayabilecekleri şey nedir?
Etkin olmak için bu toplantı belirli bir duygusal olgunluk düzeyi ve güven atmosferi gerektirir. Akılda tutulması gereken önemli husus suçlayacak birini aramadığınızdır, sürece bakmaktasınız.
İnsanlar aynı zamanda kendilerini rahatsız eden konuları mazeret bulmadan ziyade çözüm odaklı olarak açma cesaretine sahip olmak zorundadır. Ekibin geri kalanı da geri beslemeleri dinleyecek, anlayacak ve savunmaya geçmektense çözüm arayacak olgunluğa sahip olmak zorundadır.
Ekibin engellerle olan tecrübesi ve süreç gelişimleri dikkate alınarak yeni Sprint döngüsüne başlanır.
Sorulması gereken soru projeye esas değeri getiren şey nedir? Bir yazılımın herhangi bir parçasındaki değerin %80’i, özelliklerinin %20’sinde bulunmaktadır.
Scrum ile birlikte ekiplerin üretkenlikleri %300-400 arasında artabiliyor. Ayrıca yapılan işlerin kalitesi de 2 kattan fazla artmakta.
Performansa dayalı primler, terfiler ya da işe alımların tamamı, ekipten ziyade bireysel aktörün üzerine odaklanmıştır ve bunun da büyük bir hata olduğu ortaya çıkmıştır.
Scrum’da önemli düşüncelerden biri ekip üyelerinin işi nasıl yapacaklarına kendilerinin karar vermesidir.
Brooks Yasası: “Gecikmiş bir yazılım projesine insan gücü ilavesi yapmak onu daha da geciktirir.” Ekip üye sayısı sekizin üstüne çıktığında işlerin tamamlanması kayda değer derecede uzun sürmekteydi.
Tıpkı bir Özel Kuvvetler timinde olduğu gibi, bir Scrum ekibindeki herkes diğer herkesin ne yaptığını bilmek zorundadır. Yapılmış olan tüm işler, karşılaşılan güçlükler, kaydedilen ilerlemeler herkese açık ve şeffaf olmalıdır.
Suçlu ve hata aramak yerine birlikte çalışan ve işleri tamamlayan insanlara odaklarak pozitif davranışı ödüllendirmek gerekir.
Sprintler zaman sınırı denilen şeylerdir. Her sprint sonunda kullanıma hazır bir şeyler mutlaka olmalıdır.
Eğer kişiler özel bir unvana sahip olursa, sadece o unvana uygun gibi görünen işleri yapma eğilimi içinde olurlar. Bu yüzden tüm unvanlardan kurtulmak ve kartvizitleri atmak gerekir.
Hayatınızı zaman oluşturur, bu nedenle onu boşa harcamak aslında yavaşça intihar etmenin bir şeklidir.
Eğer beş projeniz varsa yaptığınız işin %75’i boşa gitmektedir. Bu beynin fiziksel sınırlamalarının bir sonucudur.
Eğer bir bug yaratıldığı gün ilgilenilirse bunu düzeltmek 1 saat alıyor. 3 hafta sonra ilgilenilirse 24 saat.
Üretkenliğin zirve noktası haftada 40 saatten sonra düşmektedir. Çok uzun saatler boyunca çalışan insanlar daha fazla hata yapmaya başlıyor. Herhangi bir günde verebileceğiniz sağlıklı karar sayısının bir limiti vardır. O nedenle saat beşte evinize gidin, cep telefonunuzu hafta sonları kapatın. Bir film izleyin. Bu kadar çok çalışmayarak, daha çok ve daha iyi kalitede iş halledeceksiniz.
Sadece gerekeni planlayın. Her şeyi yıllar öncesinden görmeye çalışmayın. Sadece ekiplerinizi çalışır durumda tutacak kadar planlama yapın.
Mutlu insanlar basit bir şekilde daha iyi yapıyorlardı - evde, işte, hayatta. Daha fazla para kazanıyor, daha iyi işlerde çalışıyor, üniversiteden mezun oluyor ve daha uzun yaşıyorlar.
İnsanları gerçekten mutlu eden şeyler, ekipleri harika kılan şeylerle aynıdır: otonomi, ustalık ve amaç.
Scrum tekniği yazılım geliştirmede gerçekten büyük faydalar sağlayabiliyor. Yazılım yaşayan bir varlık gibi. Sürekli, günden güne evrimleşmesi gerekiyor. Bu değişimin getirdiği gereksinimlere hızlıca uyum sağlamak için scrum biçilmiş kaftan.
Sadece yazılım geliştirme değil, bence günlük yaşantımızdaki bazı problemlere de farklı bir perspektifle bakmayı sağlayan bir teknik.
Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Şimdilik hoşça kalın! 🙋🏻♂️
]]>Bu yazıda Mac ve macOS’u bana sevdiren ve gündelik işlerimi kolaylaştıran kısayollar ve özelliklerden bahsettim.
cmd + space
space
cmd + İ
cmd + T
ve cmd + N
cmd + shift + G
cmd + shift + .
cmd + C
ögeyi hafızaya alırcmd + V
kopyalayıp yapıştırırcmd + option + V
kesip yapıştırır (taşır)ctrl + cmd + space
ce@
yazıp boşluğa tıklayınca → contact.ekici@gmail.com
otomatik olarak basılıyor.System Prefs / Keyboard / Text Replacements
yolunu izleyin.cmd + A
option + sağ/sol ok
cmd + sağ/sol ok
cmd + alt/üst ok
cmd + L
cmd + Z
cmd + T
cmd + N
cmd + 1/2../9
control + tab
ya da control + shift + tab
cmd+V
ile yapıştırıncmd + B
cmd + İ
cmd + shift + 3
cmd + shift + control + 3
cmd + shift + 4
cmd + shift + control + 4
cmd + shift + 4 + space + sol tık
cmd + shift + control + 4 + space + sol tık
Bu komutları bir kez terminalde çalıştırmanız yeterli.
defaults write com.apple.screencapture location ~/Documents/Screenshots
killall SystemUIServer
defaults write com.apple.screencapture type jpg
defaults write com.apple.screencapture disable-shadow -bool true
killall SystemUIServer
Dock’ta boşluk bırakmak için
defaults write com.apple.dock persistent-apps -array-add '{"tile-type"="spacer-tile";}'; killall Dock
Trackpad’de Force touch ile lookup yapılabilir
Sözlüklere Türkçe-İngilizce sözlük eklenebiliyor. Tarifi şu bağlantıda: https://fatihacet.com/mac-os-turkce-ingilizce-sozluk
cmd + option + sağ/sol ok
cmd + option + F
Applications
klasöründen çöpe bırakırsanız bazı dosyaları sistemde halen kalabilir.Bu komutları iTerm ya da Terminal istemcisinde çalıştırmalısınız.
pwd
cd yeni-dizin
cd ..
(üst klasör)zshrc
dosyasını düzenlemek gerekli.alias test="~/Documents/GitHubRepos/test-project"
test
yazdığınızda direkt bu dizine gider.openssl rand 12 -base64
touch dosya.txt
mkdir super-klasor
zip -r -X isim.zip *
code text-dosyasi.txt
code
komutunu shell’e eklemelisiniz. Menu bar’dan tek klikle yapılıyor.cmd + shift + Y
cmd + 0
cmd + shift + 0
Şirket için hazırladığım slaytın notlarını neden hızlıca bir blog yazısına çevirmeyeyim dedim. Ve sonuç bu oldu. ✅ İleride aklıma bir şeyler geldikçe güncellerim. Kolaylıklar!
]]>Bu yazıda 2023 Ağustos’taki kısa Ege turumuzdan notlarımı ve mekan tavsiyelerimi yazdım.
Burası Karavanlar ve tinyhouse’ları barındıran şirin bir konaklama tesisi. Klasik otel tecrübesinden uzaklaşmak için burayı tercih ettik. Birkaç gece Tinyhouse’ta konakladık. Hem işletmeciler çok iyi, hem de bütün kaostan gürültüden patırtıdan uzaklaşıyorsunuz. Cırcır böcekleri, kuş ve doğa sesleri içinde keyifli zaman geçirmek için ideal. İsteyen tesisin ortak mutfağını kullanabiliyor. Ortak alanda kullanılabilecek dart, ok, tavla, okey gibi oyunlar mevcut. Akşamları da ateş yakılıyor. Grup etkinlikleri için de ideal görünüyor.
Enginarı her yemekte kullanabilir miyiz? sorusuna evet yanıtını vermek için kurulmuş bir restoran. Envai çeşit enginar ürünü yapıyorlar ve hepsi birbirinden lezzetli. Biz ortaya enginar kızartma, enginar tarator aldık, ana yemek olarak da enginar çanağında köfte ve enginar güveç aldık. Hepsi birbirinden lezzetliydi.
Akarca Plajında yer alan özel bir plaj işletmesi. Hafta içi giriş ücretsizdi. Herhangi bir harcama kotası da yok. Çalışanlar ilgili ve hızlı. Deniz öğleden sonra gittiğimiz için mi bilmiyorum ama çok bulanıktı. Berrak olmayan deniz beni üzüyor. Su sıcaklığı idealdi.
Çok keyifli ve samimi bir ortamı var. Neredeyse herkes Türk idi, uzun zamandır böyle bir ortam görmemiştim. :) İnsanların yüzü gülüyor. Esnaf çok kibar ve asla sizi kazıklamaya çalışmıyor. Fiyatlar da gayet uygun. Umarım hep böyle kalır. 🧿
Urla’nın şirin sanat sokağı kesinlikle görülesi bir yer. İçinde pek çok keyifli mağaza ve yeme içme yerleri mevcut.
Kendi tanımlarıyla 90’ların meşhur burgerlerini yapan keyifli bir restoran. Patlıcanlı olanı denedim ve gerçekten inanılmaz iyiydi. Tüm burgeri yok etmem 10 saniye sürmedi sanırım. Burgerin yanında da Feliz Kulpa isminde bir yerli craft bira denedik, o da gayet lezzetli bir buğday birasıydı. Urla merkeze yolunuz düşerse kesinlikle bu mekana bir şans vermelisiniz.
Dondurma ilaveli meşhur bademli kazandibini denedik. Oldukça lezzetliydi. Ancak biraz aç gitmenizi öneririm. Oldukça doyurucu ve porsiyonları büyük.
Burada şarap tadımına katıldık. Baştan sona kaliteli bir tecrübeydi. 116 beyaz, 8 ve 73 rose, 66 ve 76 kırmızı şarapları denedik. Bizim favorimiz 73 numara Claret rose şarap oldu. Şarap konusunda da yeni bilgiler edindik. Eğer tadım etkinliği istemezseniz oturup bir şeyler yiyip içebileceğiniz keyifli bir terasları var. Bir de şarapların numaralarını Shakespeare’deki sonelerdeki duygularla eşleşecek şekilde sonelerin numaralarından seçiyorlarmış, keyifli bir bilgi. :)
Plaj araştırırken burayı duyduk ve rotamıza ekledik. Cam gibi berrak, harika bir denizi mevcut. Dalga yok. Neredeyse tamamı kum bir plaj. Ön tarafı halk plajı şeklinde, arkada da işletme mevcut isteyenler orada da şezlong kiralayabiliyor. Denizi soğuktu ancak girince alışıyorsunuz. Tavsiye olunur.
Efes antik kentinin nadide parçalarının bir kısmı bu müzede sergileniyor. Bence görülmesi gereken bir müze. Müzekart ile ücretsiz giriş sağlayabiliyorsunuz. 1-2 saatte gezilebiliyor. Efes Antik Kentine gitmeden önce burayı gezmek daha mantıklı olabilir bilgi sahibi olmak açısından.
Türkiye’deki nadide kültürel miraslardan biri. Müzekart ile ücretsiz giriş sağlanabiliyor. Ben biraz tabelaları ve bilgilendirmeleri eksik buldum. İnternet ya da kitap/broşür aracılığıyla daha fazla okuyarak gezmek daha güzel olabilir. Bir de çok sıcak havada gitmemek gerekli. Yazın ziyaret edecekseniz ziyaretinizi gün sonuna doğru ayarlamanızı tavsiye ederim.
İzmir Tire’ye bağlı Kaplan dağ köyündeki Kaplan Dağ Restoranda akşam yemeği yedik. Harika manzara ve nefis mezeler yemeğimize eşlik etti. Ana yemek olarak Tire köftesi aldım, aşırı lezzetliydi. Meze olarak da 8 farklı meze denedik, sıralı tam liste: karışık kızartma, ot kavurma, deniz börülcesi, haydari, tarator, çiçek dolması, fava, ekşi bamya. Meze severler için ufak bir taktik, yarımşar porsiyon alırsanız daha fazla ürün deneyebilirsiniz. Porsiyonları da bence tatmin ediciydi.
Tire Kaplan dağ köyünde yalnızca 2 odadan oluşan butik bir pansiyon. Levent Abinin bizzat kendisi işletiyor ve tatlı bir ortam kurmuş. Daha bahçeye girer girmez mekanın enerjisi ve sıcaklığı size geçiyor. Odanın içerisi de bir köy evi havasına sahip. Sabahleyin horoz ve kuş sesleri eşlik etti.
Bir yazının daha sonuna geldik. Umarım yolunuz İzmir taraflarına düşecek olursa faydası olur. Şimdilik, hoşça kalın!
]]>2023 Haziran’da 1 haftalık Amsterdam macerasından arda kalan notlarımı iliştirmek istedim. Maksat hem anılar kaybolup gitmesin, hem de Amsterdam seyahati düşünen olursa biraz fikir verebilsin. Bu yazı bolca yemek tavsiyesi de içeriyor, tok karnına okumanız önerilir. Haydi başlayalım.
Seyahat diyince benim aklıma ilk gelen şey yemek oluyor. Çünkü yemek yemek harika bir şey. 😋 Amsterdam’da da daha gitmeden önce pek çok yeri kaydetmiştik. Favorilerimi listeleyeyim.
Harika patates kızartması yapıyorlar! Taze Hollanda patateslerini, iki fazda kızartarak hazırlıyorlar. Üzerine isteğinize göre harika bir sos + biraz da peynir ile son dokunuşu yapıyorlar.
Sos olarak trüflü mayonez, peynir olarak da parmesanı öneriyorum. Bir de buraya gidecekseniz yaklaşık 1 saat kadar sıra beklemeyi göze almalısınız. Neredeyse her zaman kuyruk oluyor.
Sanırım orijini Kore’ye ait bir tostçu. 5 farklı tost türü var, temel seçimi bu listeden yaptıktan sonra arzunuza göre avokado, bacon, karides ya da peynir ekelyebiliyorsunuz. Ben Rib Eye Bulgogi tost + avokado aldım, kız arkadaşım da Tofu Puff tercih etti. Gerçekten enfes bir tosttu. Yolunuz buraya düşerse kesinlikle bir şansı hak ediyor.
Ek olarak ice-tea’leri de kendileri yapıyorlarmış. O da epey lezzetliydi. Sadece… Kahrolası kağıt pipetler…
Yine ~1 saat sıra beklemeyi göze alarak gidiniz.
Pizza denemek için Google Maps’te burayı bulduk. Karşılıklı 2 köşe dükkanı tutmuşlar. Birinde pizzalar pişiyor, buradan take-away alıp gidebiliyorsunuz direkt; diğerinde ise oturup yemek yiyebiliyorsunuz.
Pizzası oldukça lezzetliydi lezzetli olmasına da, öncesinde tadımlık bir zeytin servis ettiler. Böyle bir zeytin yok!
Amsterdam’ın meşhur atıştırmalığı stroopwafel için gidebileceğiniz en ünlü yerlerden biri burası. Albert Cuyp sokağında bulunuyor. Yine bir miktar sıranın ardından stroopwafel’ınızı alıyorsunuz. Üzerine ilave çikolata da ekletebiliyorsunuz. Hem boyutu büyük, hem de aşırı derecede şekerli olduğunu belirtmek isterim. Bir de biraz aç karnına gitmek mantıklı olacaktır.
Albert Cuyp caddesinde kahvaltı mekanı bakarken denk geldik. Yine memnun ayrıldığım bir mekan oldu.
Burası da içinde dünya mutfağından pek çok lezzeti barındıran büyükçe bir tesis. Pita, hamburger, suşi, noodle, burrito, tapas, taco vb pek çok şey bulmak mümkün. Ortadaki bar alanından da dilediğiniz içeceği alabilirsiniz.
Peynirseverler olarak burayı da keyifle gezdik. Her peynir çeşidini tadabiliyorsunuz. Peynirlerle aranız iyiyse bir deneyebilirsiniz.
Seyahatimizde çeşitli müze ve etkinlikler mevcuttu. Başlıcaları:
Hollanda denince akla gelen ilk isimlerden biri Vincent Van Gogh’un müzesine gitmeden olmazdı. Rezervasyonu önceden online olarak yaparsanız kafanız rahat olacaktır.
Yine aynı şekilde kat planını da dijital ortamda takip edebilirsiniz müze içerisinde.
Müze mağazasını da ihmal etmeyiniz. Çok güzel ürünler mevcut. Müzenin dışında da bir mağaza mevcut olduğunu eklemek isterim.
Amsterdam’daki en önemli müzelerden biri de Rijksmuseum. Hollanda sanatını ve tarihini daha yakından öğrenmek için keyifli bir müze.
Buraya da önceden biletleri satın alarak gitmekte büyük yarar var.
Heineken markasının güzel bir PR çalışması olan Heineken Experience’ı da Amsterdam’daki yapılacaklar listesine eklemenizi tavsiye ediyorum. Programların kapsamı, fiyatı ve çeşitliliği değişmekle beraber; biz kanal turunu da barındıran paketi satın aldık.
Öncelikle rehber eşliğinde müzeyi gezerek Heineken markası ve tarihçesi hakkında bilgi ediniyorsunuz. Bir aşamaya gelince, tüm grup küçük gruplara bölünerek odalara dağıtılıyor. Her tarafı kaplayan ekranlar ve ışık şovlarıyla beraber renkli bir koreografiye tanıklık ettikten sonra bir anda kapılar açılıyor ve elinde bira tepsileriyle görevliler giriyor. Sonrasında parti alanında ikişer bira ikram ediyorlar. Orada kısa bir bira doldurma yarışması da yapıldı. Sonrasında etkinlik sona eriyor ve kanal turu için belirtilen lokasyona gidiyorsunuz. Klasik bir Amsterdam kanal turu ile şehir hakkında bilgiler veriliyor.
Ben açıkçası programın ilerleyişini oldukça sevdim. Biralarla ilgiliyseniz yine bir şans tanımanız gereken bir program olduğunu düşünüyorum.
Amsterdam’ın en ünlü parklarından birisi. Bisiklet sürmek, yürümek ya da çimenlerde keyif yapmak için ideal bir yer.
Kaldığımız yere yakın bir park idi. Böyle devasa ve yemyeşil parkları gezmek çok keyifli bir deneyim. Ülkece büyük eksikliklerimizden birisi böyle kolay ulaşılabilen dev parklar…
Amsterdam’dan trenle kolayca gidilebilecek bir yer. Orada da yel değirmenleri ve ortalarından akan genişçe ırmak(?) manzarası eşliğinde güzel bir doğa yürüyüşü yapabilirsiniz. Polenlere dikkat!
Farklı bir şehir de görelim istedik ve Haarlem’e rotamızı çevirdik. Mimari açıdan çok büyük benzerlik gösteriyordu. Gittiğimiz gün pazartesi olmasına rağmen şehir neredeyse bomboştu. Bir de ilginç bir not olarak her tarafta (arabaların üstünde bile) örümcek ağları vardı. Dolayısıyla genel olarak keyif almadığımız bir seyahat oldu.
Günübirlik turumuzda Google Maps’ten keşfettiğimiz La Gelateria isimli dondurmacıya da değinmeden geçmek istemedim, oldukça lezzetli dondurmaları mevcut.
Amsterdam’da ulaşım denince bence ilk övgüyü bisiklet kültürüne yapmak gerekli. Şehirdeki bisiklet yollarının planlaması kusursuz seviyede. Bisikletliye inanılmaz saygı duyuluyor. Ayrı trafik ışıkları mevcut. Coğrafi açıdan da elverişli olunca kullanım oranı daha da yükseliyor sanırım.
Bisiklet dışında toplu taşıma da oldukça iyi. Şehir içi ulaşımı GVB firması işletiyor, tek bir biletle tramvay, metro ve otobüsleri kullanabiliyorsunuz. 4 gün geçerli bilet için kişi başı 26.5 €, sonra da 2 gün geçerli bilet için kişi başı 15 € ödedik. Sınırsız biniş hakkı sunuyor.
Yalnız bu biletlerin tarifeli trenlerde geçmediğini de belirtmek gerek. Havalimanına giderken tarifeli trene ayrıca para ödemek gerekli.
Turistik bir şehir olduğundan konaklama yeri bulmak hem biraz zor hem de fiyatlar biraz pahalı. Biraz araştırmanın ardından AirBnB’yi tercih ettik. Baktığımız otellerin neredeyse yarı fiyatına denk geliyordu o dönemde. Hatta şöyle bağlantısını da bırakayım. Merkezde değil ancak çok uzak da sayılmaz. Girip çıkarken hiçbir insanla muhatap olmamak da bizim için olumlu bir tecrübe oldu.
Bu arada bilmeyenler varsa Avrupa dışında bir ülkede yaşayıp da oradan alışveriş yaptığınızda, iade formu doldurtup ülkeden çıkarken havalimanında vergi iadesi alabiliyorsunuz. Çünkü orada yaşamadığınız için o ülkeye vergi ödemek zorunda da değilsiniz. Bunun için Schiphol havalimanında ayrılmış birkaç firmanın bankoları mevcut. Biz biraz geç gittik ve inanılmaz derecede uzun bir sırayla karşılaştık. Neyse ki ucuz birkaç ürün aldığımız için çok üzülmedik ve uçağa yetişmek için iade almadan yolumuza devam ettik. Eğer bu şekilde bir iade işlemiyle ilgilenecekseniz erken gitmekte fayda var!
Yaban ellerde internetsiz telefonsuz ne yapacağız diye düşünen varsa, bu tip kısa dönemli seyahatler için Holafly adında bir e-Sim servisi var. Hollanda - 1 haftalık paketi satın aldım. Havalimanından inince QR kodu okutarak sistemi aktifleştirdim. Böylece tüm seyahat boyunca limitsiz internetli şebeke servisinden faydalandım. İhtiyacı olan varsa değerlendirebilir.
Evet, sanırım yazının sonuna geldik. Yolunuz Amsterdam’a düşerse eminim ki yapacak pek çok aktivite, tadacak birçok lezzet var. Yolunuz açık olsun! 🙋🏻♂️
]]>Merhaba,
Bu yazıda 2021 yılında okuduğum kitaplara dair alıntı ve notlarımı paylaştım.
George Orwell, 1945
İçimizde, bütün hayvanların eşit olduğuna en çok inanan, Napoleon Yoldaş’tır.
Napoleon, pazarları öğleden sonra da çalışılacağını açıkladı. Bu kesinlikle gönüllü bir çalışma olacak, ama işe gelmeyen her hayvanın tayını yarıya indirilecekti.
Squealer, hiçbir zaman “kısıntı” sözcüğünü kullanmıyor, “yeniden ayarlama” demeyi yeğliyordu.
Daniel Kahneman, 2011
Bu kitapta beynin aslında 2 farklı sisteme sahip olduğunu ve çoğunlukla çeşitli sebeplerden ötürü 1. sistem kullanarak yanıtlar ve tepkiler verdiğimiz anlatılıyor. Bu sebepleri, iki sistem arasındaki farklılıkları Kahneman detaylı bir şekilde açıklıyor.
Çerçeveleme etkileri: Aynı enformasyonu sunmanın farklı biçimleri, çoğu kez farklı duygular uyandırır. “Ameliyattan bir ay sonra hayatta kalma ihtimali %90’dır” cümlesi, onun dengi olan “ameliyattan itiaren bir ay içinde ölüm oranı %10’dur” cümlesinden daha rahatlatıcıdır.
Bir gruptan enformasyon almanın uygun yolu, aleni bir tartışmayla başlamak değil, gizlilik içinde herkesin görüşünü toplamaktır.
İyimser bireyler hayatımızı biçimlendirmekte orantısız bir rol oynarlar. Kararları bir fark yaratır; onlar ortalama insanlar değil, mucit, girişimci, siyasi ve askeri liderlerdir.
ABD’de küçük bir işletmenin 5 yıl ayakta kalma olasılığı yaklaşık %35’tir.
Zülfü Livaneli, 2017
Dünyanın her köşesinde inançlar var, niye Ortadoğu’dan çıkanlar dünyayı kaplamış, diye bir soru soruyorum. En çok biz mi günah işlemişiz, en çok bizim mi düzeltilmeye ihtiyacımız varmış?
Kır bıyıklarının altından hafif bir gülümseme yakalıyorum. Bunun cevabı kelamdır diyor, sözdür. Bu dünyada hiçbir şey insanları söz kadar etkileyemez. Ortaşark da sözün zirveye vurduğu yerdir, hiçbir bölgenin şiiri, menkıbesi, masalı bu kadar kuvvetli, insanın yüreğine işleyen kudrette değildir. İşte bu yüzden bizim buralarda şairler büyücü sınıfına girer. İnsanları güzel sözlerle büyüledikleri için.
James Clear, 2018
Başlangıçta küçük ve önemsiz görünen değişiklikler, sizin onlara yıllarca sadık kalmanız durumunda bir araya gelerek hatırı sayılır sonuçlar yaratıyor.
Naval Ravikant, “Harika bir kitap yazmak için önce kendiniz kitaba dönüşmelisiniz.”
İyi alışkanlıkların değeri ve kötü alışkanlıkların maliyeti ancak iki, beş ya da on yıl sonra geriye dönüp baktığınızda çarpıcı şekilde belirginleşir.
Beynin geçmişi hatırlamasının başlıca nedeni gelecekte neyin işe yarayacağını daha iyi öngörebilmektir.
1970’lerin enerji krizi ve petrol ambargosu sırasında Hollandalı araştırmacılar, evleri aynı boyutta olmasına rağmen bazı ev sahiplerinin komşularından %30 daha az enerji harcadığını saptadılar. Buradaki tek farkın elektrik saatlerinin bir grupta bodrumda, diğer grupta üst katta koridorda olmasıydı. Enerji kullanım miktarı görünür ve takibi kolay olduğunda insanlar davranışlarını değiştiriyorlardı.
“Disiplinli” insanlar hayatlarını kahramanca irade ve öz kontrol gücü gerektirmeyecek şekilde yapılandırmak konusunda daha iyiler. Başka bir deyişle, baştan çıkarıcı durumlarda daha az zaman geçiriyorlar. En iyi öz kontrole sahip olan insanlar tipik olarak onu en az kullanması gerekenler oluyor. Dayanıklılık, azim ve irade başarı için gereklidir ama bu özellikleri iyileştirmenin yolu daha disiplinli bir insan olmayı dilemekten değil, daha disiplinli bir ortam yaratmaktan geçer.
Alışkanlıklarımızı cazip kılmalıyız çünkü bizi ilk başta eyleme geçmeye motive eden şey, ödüllendirici bir tecrübenin yarattığı beklentidir.
Zahmet ne kadar büyükse alışkanlığı tekrarlama ihtimali de o kadar azalacaktır.
Baltasar Gracian, 1601
Tanrısallığı yaratan güzelleştirmek değil, tapınmaktır. Bilge adam kendisine teşekkür edilmesinden ziyade ihtiyaç duyulmasını yeğler. Bağımlılık ortadan kalkınca, saygının yanı sıra kibar tavırlar da kaybolur. Umudu canlı tut ama bekleneni verme; tahtta oturan haminiz bile size ihtiyaç duymaya devam etmelidir.
Çalışmak itibarın bedelidir.
Doğru anı hakkıyla değerlendirmek istiyorsanız, o anın gelmesini beklerken bile ona yönelik bir şeyler yapmalısınız. Çünkü talihin dönemleri ve fırsatları her zaman düzensizce kapınızı çalar.
Nasıl iyi seçim yapacağınızı bilin. Burada hem sağlam beğeniye, hem de doğru muhakemeye ihtiyaç vardır; çünkü ne zeka ne de çalışma tek başına yeterli değildir. Telaş aptalların başarısızlığıdır; çünkü onlar can alıcı noktayı bilmezler ve işe hazırlıksız girişirler.
Bir şeye yardımı dokunmadığı sürece, kötü haber vermekten ve size kötü haber verilmesinden kaçının.
Zevki de zeka gibi eğitebilirsiniz. Eksiksiz bilgi arzu uyandırır ve hayattan aldığımız zevki artırır. Asil bir ruhu, yüksek beğenilere sahip olmasından tanıyabilirsiniz; büyük bir dehayı tatmin eden şey de büyük olmalıdır.
Yalnız bir bilge olacağınıza, dünyanın geri kalanıyla deli olun. En büyük bilgeliğin içinde biraz cehalet ya da en azından cahil rolü yapmak da vardır.
Zihnin olgunluğu her şeye anında inanmamaktan geçer.
Rollo May, 1975
Sanatçılar genellikle kendi iç imgeleri ve hülyalarına dalmış yumuşak huylu insanlardır. Çünkü sanatçılar, insanoğlunun süregelen kafa tutma gücünün taşıyıcılarıdır.
Sanatçıyı kontrol etmek mümkün olsaydı -olduğuna inanmıyorum- bu sanatın ölümü demek olurdu.
“Şair dille evlenir ve bu evlilikten şiir doğar.” Auden
Jason Scherier, 2021
Bir oyun geliştiricisinin canını sıkmanız isterseniz tek yapmanız gereken hangi meslekte çalıştığını öğrenir öğrenmez ona bütün gün oyun oynamanın nasıl bir şey olduğunu sormaktır.
Her oyun en az bir kez ertelenir. Her oyun geliştiricisi zorlu tavizlerde bulunmak zorunda kalır.
Bir oyun geliştiren herkes fazla mesai yapmak, hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir iş için özel hayatını ve ailesiyle geçireceği vakti feda etmek zorundadır.
Video oyunu yapmanın belli başlı bir yolu yoktur. Her seferinde ürününüzü baştan icat etmeniz gerekir.
Mart ayında neden bu kadar çok büyük oyun çıktığını hiç merak ettiniz mi? Basit bir cevabı var: Mali yıl. Halka açık bütün şirketler hissedarlarına finansal başarı raporlarını sunduğu ve alınan kararlara büyük ölçüde etki eden zaman dilimi… Çoğu oyun yayıncısı mali yıllarını 31 Mart’ta sona erdirir.
Çok kaliteli oyunlar yapan bir stüdyo ile bunu yapamayanlar arasındaki en büyük değişken geliştirici ekibin kalitesi değildir. Kullandıkları geliştirici araçlarıdır. İyi araçlara sahip olmak her zaman daha iyi oyunlar yapmak demektir.
Video oyunları her zaman iptal edilir. Bir geliştiricinin yayımlamayı başardığı her oyunun arkasında asla gün ışığı göremeyecek onlarca terk edilmiş konsept ve prototip bulunur.
Oyun geliştiriciliğinin ortak noktalarından biri de her şeyin son dakikada hallolmasıdır.
Oyun geliştiriciliği, ‘kaosun’ keskin ucunda olmak gibidir; o kadar çok bileşen hareket halindedir ki işleri tahmin edilebilir kılmak imkansızdır.
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, 1864
Şimdi sorarım size: Böyle garip nitelikleri olan insanoğlundan ne beklenebilir? Önüne dünya nimetlerinin hepsini serseniz, başı kaybolana, hatta su yüzüne ufak ufak kabarcıklar çıkana kadar saadet deryasına gömseniz, çalışmaya ihtiyacı olmayacak derecede refahını sağlasanız da, sırf ballı çörekler yiyip yan gelip yatması, bir de insan neslinin kurumaması için uğraşmasını sağlamak için iktisadi refaha kavuştursanız da, sırf nankörlüğü, küstahlığı yüzünden bir rezalet koparacaktır. Öte yandan insan, gerçekten bir piyano tuşu olduğunu görse, hatta tabiat bilimleri ve matematik yoluyla, öyle olduğu ispat edilse bile gene de akıllanmaz; gene mahsus, sırf nankörlükten, inadından yeni haltlar karıştırır.
İdrakın biricik kaynağı ıstıraptır.
Stephen Hawking, 1988
Evrenin uzak köşelerinde hali hazırda ne olup bittiğini de bilmiyoruz: uzak galaksilerden geldiğini gördüğümüz ışık, bu galaksileri milyonlarca yıl önce terk etmiş durumda; keza bugüne kadar gördüğümüz en uzak nesneden gelen ışığın bu nesneyi sekiz milyar yıl önce terk ettiğini biliyoruz. Dolayısıyla evrene baktığımızda onu geçmişteymiş gibi görüyoruz.
Görülür ışık elektromanyetik alandaki dalgalanmalardan ya da dalgalardan meydana gelir. ışığın dalga boyu (ya da bir dalga tepesinden diğerine olan uzaklık) olağanüstü küçüktür; bir santimetrenin 40 ila 70 milyonda biri kadar. Işığın farklı dalga boylarında insan gözü farklı renkler görür; en uzun dalga boyu tayfın kırmızı ucunda görülürken, en kısa dalga boyu da tayfın mavi ucunda görülür.
Cal Newport, 2019
“Sayısız insan, sessiz bir ümitsizliğin hakim olduğu hayatlar sürüyor. Oysa uyanık ve sağlıklı ruhlar, güneşin pırıl pırıl doğduğunu hatırlar.” (Walden isimli kitaptan)
Aralıklı olumlu pekiştirme ile başlayalım. 1970’teki güvercin deneyiyle Michael Zeiler’ın da ortaya koyduğu gibi, ne zaman verileceği öngörülemeyen ödüller, belli bir düzen içinde verilen ödüllere nazaran çok daha cezbedicidir. Çünkü öngörülemezlik durumu, beyinde arzu duygusunu düzenleyen dopamin adlı nörotransmiterin bir şekilde daha fazla salınmasına sebep olur.
Düzenli aralıklarla yalnız kalmanın faydasını herkes görür.
“Sohbet kavrayışı zenginleştirir, fakat dehanın okulu yalnızlıktır.” Edward Gibbon
Gerçekten de sosyal medya kullanımı ölçeğinde en üst çeyrekte bulunan birinin, en alt çeyrekte bulunan birine nazaran yalnız olma ihtimali üç kat fazlaydı.
İnsanlar, uzun vadede zararlı olsa bile kısa vadede daha az enerji gerektiren faaliyetleri tercih etmeye meyillidir.
Zihnin tek gereksinimi değişim ve tazelenmedir, dinlenmek değil -tabii uyku hariç.
İş hayatında büyük başarılara imza atan insanların çoğu titiz stratejistlerdir.
Tim Wu: “Etrafına bir kalabalık topla ama onun parasıyla ilgilenme, çünkü bu kalabalığı, onun dikkatini isteyen birine yeniden satabilirsin’ fikrini hayata geçiren ilk insandı.” (1830’larda ABD’nin ilk ucuz tabloid gazetesi New York Sun’ı yayınlayan Benjamin Day’e atıfta bulunuyor)
Eğer 2022 için zinciri kırmama etkinliği yapmak istiyorsanız şu takvimi şöyle iliştirmek isterim. Tüm yılı derli toplu tek sayfada görebilmek güzel bir motivasyon sunabiliyor. 🙂
2022’nin elinizden kitap eksik olmayan, keyifli bir yıl olması dileklerimle!
Merhaba,
Bu yazıda 2020 yılında okuduğum kitaplara dair birkaç alıntı ve notlarımı paylaştım.
David Eagleman, 2015
Kimliğimiz, beynin çapraşık elektrokimyasal ateşlenme örüntülerinde saklıdır.
Yaşamın ilk 2 yılında nöronlar hızlıca bağlantı kurmaya başlarlar; bebeğin beyninde saniyede yaklaşık 2 milyon yeni bağlantı, yani sinaps oluşur. İki yılın sonunda bebeklteki sinapsların sayısı 100 trilyonu aşarak, bir yetişkindeki sinaps sayısının iki katına ulaşır.
Ter bezleriniz ne kadar salgı yaparsa, deri iletkenliğiniz o kadar fazla olacaktır. Bu yalan makinesi ya da poligraf testinde de kullanılan tekniktir.
Kırmızı kan hücreleriniz her 4 ayda bir tümüyle yenilenirler ve yer değiştirirken, deri hücreleriniz de birkaç haftada bir yenilenir. Yaklaşık 7 yıl içinde, vücudunuzdaki her bir atomun yerini başka atomlar almış olur.
Sınırlı sayıda nörona sahipsinizdir ve hepsinin de birden fazla görevi yerine getirmesi beklenir. Bu nöronlar, sürekli değişim halindeki ilişkilerden oluşan dinamik bir matris içinde çalışırlar; bu nedenle diğer nöronlara bağlanmak konusunda üzerlerinde ağır bir baskı vardır. Doğum günü yemeğiyle ilgili anılarınızın bulanık hale gelmesinin nedeni de, “doğum günü” nöronlarının diğer bellek ağlarına katılmaya zorlanmasıdır. Anıların düşmanı zaman değil, diğer anılardır. Özetle, tek bir olayı, yaşamınızın farklı dönemlerinde farklı biçimlerde hatırlarsınız.
Beynimizi bilişsel yönden ne kadar zinde tutarsak bir noktadan diğerine ulaşmayı sağlayacak yeni yolların inşasına katılan nöral ağlar da o kadar çok olur.
Renk diye bir şey yoktur aslında. Elektromanyetik ışınım bir nesneye çarptığında, bir kısmı nesneden seker ve gözlerimiz tarafından yakalanır. Dalgaboyu kombinasyonlarından milyonlarcasını ayırt edebiliriz; ama bunların renge dönüştüğü tek yer, kafamızın içidir.
Bellek, zaten bunun için vardır: Önemli olayların kaydını tutarak, benzeri bir duruma düştüğünüzde hayatta kalmanız için beyne fazladan bilgi sağlar.
Kötü kokulu bir ortamdayken, daha katı ahlaki yargılarda bulunur; sözgelimi, bir başka kişinin sıradan olmayan davranışlarını ahlak dışı olarak değerlendirebilirsiniz. Bir çalışmada, insanların sert biz sandalyede otururken daha sıkı pazarlık edebildikleri, yumuşak bir sandalyede ise teslim olmaya daha yatkın oldukları gösterilmiştir.
Bilinç, beklenmeyen bir şey olduğunda, bir sonraki adımımızı hesaplamaya ihtiyaç duyduğumuzda devreye girer. Beyin, işleri mümkün olduğunca otomatik pilot üzerinden yürütmeye çalışsa da, sürekli falsolu topların geldiği bir dünyada bu her zaman mümkün olmayabilir.
Yerleşik nöral düzeneklerimiz, bizi başkalarıyla bağ kurmaya ve gruplar oluşturmaya iter. Bir gruba dahil olmak bize huzur ve rahatlık verir.
İnsan vücudu, karmaşıklık ve güzelliğiyle bir başyapıt; birbiriyle uyum içinde çalışan 40 trilyon hücrenin hayat verdiği bir senfonidir.
Normal bir beyinde, her biri 10.000 kadar bağlantı kurmuş yaklaşık 86 milyar nöron vardır.
Aldous Huxley, 1932
Her şeyin ulaşılabilir olduğu bir dünyada hiçbir şeyin anlamı yoktur.
Ne sebeple olursa olsun hatanızın üzerinde kara kara düşünmeyin. Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak değildir.
(Şartlandırma Merkezi) Hoparlörden gelen anons: “Ben Delta çocuklarıyla oyun oynamak istemiyorum. Epsilonlar daha da kötüler. Beta olduğum için öyle mutluyum ki. Alfa çocukları gri giyerler. Bizden çok daha sıkı çalışırlar, çünkü korkulacak kadar zekidirler.”
Vahşi: “Niye yaptınız onları? O şişelerden her istediğnizi elde etmeniz mümkün. Bu aşamadayken niye herkesi Alfa-Çift-Artı yapmıyorsunuz? Batı Avrupa Dünya Denetçisi Mustafa Mond güldü. “Gırtlağımız kesilsin istemiyoruz da ondan” dedi. “Mutluluğa ve istikrara inanıyoruz. Alfalardan oluşan bir toplum, eninde sonunda istikrarsız ve sefil olmaya mahkumdur. Çalışanları sadece Alfaların oluşturduğu bir fabrikayı düşünün, yani ayrı olan ve akrabalık bağları olmayan, iyi bir mirasa sahip, özgür (sınırlar dahilinde) iradesiyle seçim yapabilecek ve sorumluluk alabilecek bireylerden oluşsun. Bir düşünün!” diye tekrarladı.
Peter Brown, Mark McDaniel, Henry Roediger, 2014
Çözümü size verilmeden önce bir problemi çözmeye çalışmak hatalar yapılsa bile daha iyi öğrenmeye neden olur.
Öğrenme ne kadar zorsa o kadar güçlü ve kalıcıdır.
Yeni bilgi veya beceriyi bellekten geri çağırma çalışması öğrenme ve kalıcı akılda tutma için güçlü bir araçtır. Bu beynin hatırlaması ve gelecekte yeniden çağırması beklenen -gerçekler, karmaşık kavramlar, problem çözme teknikleri ve motor beceriler- her şey için doğrudur. Blok çalışmada öğrenilenler daha çabuk unutulur. Derse sadece bir sınav eklemek, final sınavında büyük gelişmeye neden olur, sınav sıklığı arttıkça bu devam eder. Sınavlardan sonra düzeltici geri bildirim yanlış anlaşılan materyallerin daha iyi öğrenilmesini ve akılda tutulmasını sağlar.
Beynimizin bir orman gibi olduğunu ve bilginin orada bir yerde olduğunu söylüyorum. Siz buradasınız ve o bilgi orada bir yerde. O bilgiye ne kadar çok giderseniz, patika o kadar belirgin olur ve böylece bilgiye bir daha ihtiyaç duyduğunuzda bulması daha kolay olur.
Antoine de Saint-Exupery, 1943
Büyükler sayılara bayılırlar. Onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. “Kaç yaşında?” derler, “Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor” Bu tür bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.
“Sizin Dünya’da insanlar” dedi Küçük Prens, “Bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar; yine de aradıklarını bulamıyorlar. Oysa aradıkları tek bir gülde, bir damla suda bulunabilir. Ama gözler kördür. İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçeği görebilir.”
Matthew Walker, 2017
Bu kitaba dair notlarımı şu bağlantıda paylaşmıştım.
Emrah Safa Gürkan, 2020
Alman Sosyolog Prusyalı Max Weber’e göre, Avrupa’nın bu plansız ve tesadüfi yükselişi, “Protestan Ahlakı”nın (Alm. Die protestanische Ethik) bir sonucudur. Fakirliği öven Katolik dünya görüşünün aksine zenginlikle bir problemi olmayan Protestanlık, mensuplarının dünya işleriyle meşgul olmasına ve ticaret yapmasına karşı çıkmamış; toplumun yararına sayarak en niteliksiz işe bile büyük önem vermişti. Sonuçta ortaya çıkan hamarat ve disiplinli, yani kapitalizmin geist’ına (ruh) uygun bir toplumdu. Ekonomik faydanın rasyonel bir şekilde kovalanması olarak özetlenebilecek bu ruhun gerektirdiği motive olmuş, çalışkan toplumları yaratan “İş Ahlakı”, Protestan ülkelerin kapitalistleşmesinin yegâne sebebiydi.
Barut Çin’de bulunmuş olabilir, ancak top ve tüfek teknolojisinin gelişmesi Avrupa’da gerçekleşmiştir. Bunun nedeni, Konfüçyüsçü ilkelerin ışığında bürokratik bir elitin yönettiği ve merkezi bir idare kurmayı başarmış Çin’in aksine, Avrupa’nın bölünmüş siyasi yapısı ve savaşçı ortamının, yüzyıllar boyu askeri teknolojiye yatırım yapılmasını meşrulaştırmış olmasıdır. 14.yy ortalarında kullanılmaya başlayan dıştan ateşlemeli ve kundaksız ilk tüfeklerden (Hand Cannon) artık muharebelerin sonucunu değiştirebilecek tetikli arkebüzlere geçilmesi 200 yıl sürecektir; ekonomik bir artısı olmadan böyle uzun süreli yatırıma girişilmesi olacak iş değildir.
Sabri Ülgener’e göre, “ağalık ve efendilik bilinci”bin hakim olduğu Osmanlı toplumu iktisadi saiklerle yaşamamaktadır ve parayı bir ihtişam aracı olarak gördüğü için yatırımlardan çok lüks tüketime yönelmiştir.
Osmanlı toplumunda zengin olmak takdir edilen bir şey değildir ve bu da kapitalist bir sınıfın oluşması için gerekli olan sermaye birikimini önlemektedir.
Bir tarafta ticaret kumpanyaları kurarak ekonomik olarak daha verimli olan sınıfların çıkarlarını korumayı şiar edinmiş İngiltere, Hollanda ve Fransa gibi ülkeler varken; öteki tarafta zenginliğin ve artı değerin rantçı bürokrat ve yöneticilerin elinde olduğu bir Osmanlı olması tam da bu zihniyetin bir sonucudur.
Kapitalizmin temel kurumlarını geliştirenler, zayıf üretim kapasiteleri, aşırı devlet harcamaları ve daha statik toplumlarıyla Katolik İspanyollar değil, merkantilist politikaları ve gelişmiş finansal altyapılarıyla ticarete daha yatkın İngiliz ve Hollandalılar olacaktı; Weber’i yüzyıllar sonra kapitalizmin kökenini Protestanlıkta aramaya iten de işte tam bu başarıydı.
Viktor Frankl, 1946
Ortalama olarak, sadece yıllar boyunca o kamptan bu kampa taşınan, varoluş mücadelesinde bütün ahlak değerlerini kaybeden tutuklular yaşayabiliyordu. Bu tutuklular, kendilerini kurtarmak için dürüst olsun olmasın her yola, her türlü acımasız güce, hırsızlığa, dostlarına ihanete başvurmaya hazırlardı. En iyilerimiz dönmedi.
Günlük tayınımız, günde bir kere verilen, su gibi bir tas çorbadan ve her zamanki gibi küçük bir parça ekmekten oluşuyordu. “Ekstra tayın” denilen ve gününe göre 25 gram margarinden, kalitesiz bir dilim sosisten, bir parça peynirden ve bir parça sentetik baldan ya da bir kaşık reçelden oluşan bir tayın veriyorlardı. Özellikle kas gücü isteyen ağır işler ve yetersiz giysisiyle sürekli maruz kaldığımız soğuk açısından bu diyet kesinlikle yetersizdi.
Gözyaşlarından utanmamız gerekmiyordu, çünkü gözyaşları, bir insanın, cesaretlerin en büyüğüne, acı çekme cesaretine sahip olduğuna tanıklık ediyordu.
Jose Mauro de Vasconcelos, 1968
Peter Fisk, 2017
Satın alma deneyimlerinin %70’i kişilerin nasıl hissettiğine bağlıdır. Sadık müşteriler genellikle ilk satın almalarının 10 katı değerindedir.
Müşterileri elde tutmaya oranla müşteriyi kazanmak için 7 kat daha fazla hizmet gideri bulunmaktadır. Çözülmemiş bir negatif deneyimi telafi etmek, 12 olumlu deneyim değerindedir.
Coca-Cola, amacını daha işlevsel olan ‘ferahlık’tan ‘mutluluk’a çevirince, insanları daha derinden etkilemeyi başarabildi.
“İşletmenin sosyal sorumluluğu kârlılığını yükseltmektir.” Milton Friedman
Fikirler kazayla yayılmaz. En güçlü konseptler, en akılda kalıcı şarkılar çünkü onlar memler ve beyin tarafından kolayca yakalanabilir, kodlanabilir, iletilebilir kalıplardır.
Liderliğin en güzel tanımlarından biri; “başkalarındaki potansiyeli artırmaktır”.
İlber Ortaylı, 2019
Batı ve Doğu medeniyetleri birçok insanın 12-25 yaşları arasında yaptığı işler, verdiği eserler neticesinde oluşmuştur.
Esas olan 25’ine kadar öğrendiklerinizdir. O yaşa dek okuduğunuz kitaplar, seyrettiğiniz filmler, gördükleriniz hayatınız boyunca sizinle kalır. Belli yaşlardan sonra öğrendiklerinizi aynı hızla unutuyorsunuz.
Entelektüel olmak için işinle, aşınla, mesleğinle ilgili konuların dışında kalan şeylere ilgi duyarsın; onlara da zaman ve para ayırırsın, farklı şeyler öğrenirsin.
Selanik, imparatorluğun en Batılı şehridir. Avrupalı kadının biri Selanik’in çarşısında peynirli sandviç yer, bira içer. Beyrut’ta İzmir’de görülebilir bir şey değildi. Selanik’te tam da bu ayrıntılara uygun; kadınlı-erkekli, cemiyetli, sendikalı bir hayat yaşanıyordu. Genç Mustafa Kemal bunları görmüş, çağdaş bir subay olarak yetişmişti. Konuştukları, görüştükleri, bu fikirlere göre insanlardı; giyimi kuşamı, kadınlarla ilişkileri, cemiyet hayatındaki duruşu yine bu fikirlere uygundu.
Atatürk yurt dışına hemen her alanda talebe göndermiştir. Sadece en acil görünen teknik dallar değil; arkeoloji, filoloji öğrencileri de yurt dışına gitti.
Yalnız kalmayı öğrenirseniz, düşünmeyi de öğrenirsiniz.
“Döviz çıktı mı, indi mi?” diye kafasına takan bir insanın, sağlıklı düşünce üretmesi güçtür.
Eğitimin iyisi, müzikle, matematik ve filolojiyle, bir de sporla olur.
Eğitim doğrudan doğruya elitist olmak zorundadır. Elit olmaktan korkmayın. Elitist olmayan, elitlerini iyi değerlendirmeyen bir toplum dekadansa (inhilal) mahkumdur. Elitlik, işini iyi yapan insanların toplumda dikeyine sınıflandırılmasıdır.
Jared Diamond, 1997
Tarım sayesinde oluşan yiyeek fazlalığının en önemli sonuçlarından biri de metal aletlerin yapımı, şef ve krallar, hemen sonrasında da yazının icadıydı.
Pizarro’nun Peru’daki İnka İmparatorluğu karşısında 168 kişiyle elde ettiği başarısında etkili olan nedenler arasında tüfeklere, çelik silahlara ve atlara dayanan askeri teknoloji vardır, Avrasya’da her zaman görülen bulaşıcı hastalıklar vardır, Avrupa’nın denizcilik teknolojisi vardır, Avrupa’daki devletlerin merkezi siyasal örgütü vardır, yazı vardır.
Çağdaş dünyadaki bütün tarım ürünlerinin yıllık hacminin %80’ini topu topu bir düzine tür oluşturur. Tahıllardan buğday, mısır, pirinç, arpa, süpürgedarısı; baklagillerden soya fasulyesi; kök veya yumrulardan patates, manyok, tatlı patates; şeker kaynağı olarak şekerkamışı ve şekerpancarı; meyvelerden muz.
Merkezi yönetim ile örgütlü bir din sahibi olmayı en erken başaran toplumların torunları sonunda çağdaş dünyanın hâkimi oldular.
Kıtalar arasındaki farklılıkların temel sebepleri şunlardır. 1. Yabani hayvan ve bitki türleri arasındaki farklardır. 2. Kıtalar arasında büyük farklılık gösteren yayılma ve göç hızını etkileyen nedenler vadır. Avrasya’nın ana ekseni doğu-batı doğrultusunda olduğu, çevresel ve coğrafi engeller göreli olarak pek abartılı olmadığı için Avrasya’da yayılma da göç de hızlı oldu. 3. Kıtalar arasındaki yayılmayı etkileyen nedenler ile evcil hayvan ve teknoloji yayılımı değişiklik gösterdi. 4. Yüzölçümleri ve toplam nüfus hacimleri arasındaki farklılıklar. Kalabalık nüfus demek, mucitlerin, birbiriyle yarışan toplumların, benimsenecek mevcut yeniliklerinin sayısının daha fazla olması demektir. Yenilikleri benimseme baskısı da artar çünkü bunu yapamayan toplumlar diğerleri tarafından elenir.
Jules Verne, 1870
Merhaba,
Bu yazımda Matthew Walker‘ın Niçin Uyuruz? isimli kitabından aldığım notlar ve alıntıları paylaştım. Kapanış bölümü hariç aşağıdaki satırların tamamı kitaptan alıntılardır. Çok fazla yazı olduğundan tek tek alıntı işareti eklemedim. Çok güzel bilgiler içerdiği için de daha fazla kısaltmak da istemedim. Kişisel önerim kitabı temin edip okumanız, ancak bir şekilde bu mümkün değilse bu yazıyı gözden geçirmenizi öneririm. Yaşam kalitenizi artıracak bilgiler içeriyor.
“Bilim insanları ömrünüzü uzatan, devrim niteliğinde yeni bir tedavi keşfetti. Bu tedavi hafızanızı güçlendiriyor ve yaratıcılığınızı artırıyor. Daha çekici görünmenizi sağlıyor. İnce kalmanızı mümkün kılıyor ve aşırı yeme arzusunu azaltıyor. Sizi kanserden ve demanstan (bunama) koruyor. Soğuk algınlığı ve gribi sizden uzak tutuyor. Kalp krizi ve inme riskini azaltıyor, diyabetten bahsetmiyorum bile. Hatta kendinizi daha mutlu, daha az depresif ve daha az kaygılı hissedeceksiniz. Bu ilginizi çeker mi?”
Uykunun reklamı yapılsa, metni yukarıdaki gibi olurdu muhtemelen.
Bir zamanlar, “Uyku, beslenme ve egzersizin yanında sağlığın üçüncü sütunudur.” demeye bayılırdım. Şimdi bu ezgiyi değiştirdim. Uyku bir sütundan fazlası, sağlığın diğer iki burcunun üstüne inşa edildiği temeldir.
Güneş ışığı her gün içsel saatimizi sistemli bir şekilde yeniden ayarlayarak bizi yaklaşık değil, tam olarak 24 saate “kurar”.
İnsanların %40’ı sabah insanlarıdır (morning-birds). Gece insanları (night-owls) ise %30’unu oluşturur.
Suprakiazmatik çekirdeğiniz tekrarlı gece gündüz sinyalini beyninize ve vücudunuza melatonin (karanlık hormonu, vampir hormonu) adı verilen sürekli dolaşım halindeki bir haberci aracılığıyla iletir.
Dolaşımda melatoninin kalmaması beyni ve vücudu uykunun bitiş çizgisine varıldığı konusunda bilgilendirir.
Uyku ve uyanıklığı belirleyen iki faktörden ilki olan sirkadiyen ritmine ek olarak, ikinci faktör uyku baskısıdır. Tam şu anda beyninizde adenozin adı verilen bir kimyasal üretiliyor. Uyanık geçirdiğiniz her dakika bu kimyasalın konsantrasyonu artıyor.
Kafein daha çok dünyanın en yaygın şekilde kullanılan psikoaktif uyarıcısıdır. Petrolden sonra gezegende en çok alınıp satılan ikinci ticari maldır. Farmakolojide ilaçların tesirini tartışırken “yarılanma ömrü” terimini kullanırız. Kafeinin ortalama yarılanma ömrü 5 ila 7 saattir. Sadece kahveyle sınırlı kalmayan, bazı çaylarda, çoğu enerji içeceğinde, bitter çikolata ve dondurma gibi gıdalarda, zayıflama haplarında ve ağrı kesicilerde de bulunan kafein, insanların uykuya kolayca dalmasını ve sonrasında deliksiz uyumasını engelleyen en yaygın suçlulardan biridir ve tipik olarak gerçek bir tıbbi rahatsızlık olan insomniayla karıştırılır.
Adenozin, Proses-S olarak da bilinen bir uyu baskısı yaratır. Yetişkinlerde yaklaşık 8 saatlik uykunun sonunda adenozin arınması tamamlanmış olur. Yeterince uyumamanın pek çok sonucundan biri, adenozin konsantrasyonlarının yüksek kalmasıdır. Bir borcun ödenmemiş kısmı gibi, ertesi sabah uyandığınızda önceki günün adenozininin bir kısmı hala durmaktadır.
İnsanlar sadece uyumuyordu, iki tamamen farklı uyku tipi arasında bir döngü yaşıyorlardı.
NREM uykusu (hızlı göz hareketlerinin olmadığı evre) ve REM uykusu (hızlı göz hareketlerinin olduğu evre).

MRI tarama çalışmaları REM uykusu sırasında beynin bazı kısımlarının uyanık halimizden %30 daha aktif olduğunu ortaya koydu.
Rüya görme evresinin başlamasından sadece birkaç saniye önce ve REM uykusu süresince tamamen FELÇ olursunuz.
“Atoni” adı verilen bu durum (kaslarda dermansızlık hali), beyin sapınızdan omuriliğe boylu boyunca iletilen güçlü bir devre dışı bırakma sinyaliyle başlatılır.
Uyku bu gezegendeki ilk yaşama haliydi ve asıl uyanıklık hali uykudan doğdu.
Aynı insanı bir uyku laboratuvarına ya da otele götürdüğünüz zaman beynin bir yarısı, bilinçli beynin henüz uyanıkken kaydettiği daha az güvenli bağlam nedeniyle nöbet tutar gibi diğerinden daha hafif uyur. Birey yeni ortamında ne kadar çok gece geçirirse beynin iki yarısının uykusu birbirine o kadar benzemeye başlar. Belki de çoğumuzun bir otel odasındaki ilk gecesinde o kadar kötü uyumasının nedeni budur.
Doğamızda var olan iki fazlı uyku uygulamasından ayrıldığımız zaman ömürlerimiz kısalıyor. Yunanistan’ın İkaria Adası gibi siestaların hala yaygın sürdüğü küçük yerleşim bölgelerinde erkeklerin 90 yaşına ulaşma olasılığı, Amerikalı erkeklerinkinin 4 katıdır. Öğle uykusuna yatan toplumlar kimi zaman “insanların ölmeyi unuttuğu yer” olarak tarif edilir.
İnsanların uyku süresinin %20 ila 25’i REM uykusuna ayrılırken, bu oran diğer bütün primatlarda ortalama %9’da kalmaktadır.
REM uykusunun çok olmasının çıktıları: 1- sosyokültürel karmaşıklığımızın derecesi, 2- bişlişsel zekamız. REM uykusu ve rüya görme eyleminin kendisi bu insani özelliklerin her ikisinin de işlerliğini kolaylaştırmaktadır.
Gündelik olarak serinkanlılıkla duygularımızı düzenleme becerimiz geceleri yeterli REM uykusu almamıza bağlıdır.
Doğum öncesinde bebekler zamanlarının neredeyse tamamını, büyük bir kısmı REM uykusu evresine çok benzeyen bir durumda geçirirler.
Annenin bebeğinden aldığı her türlü kol ya da bacak darbesinin, REM uykusunun tipik simgesi olan rastgele beyin aktivitesi patlamalarının sonucu olması daha büyük olasılıktır.
Uykusuz kalan bir bebek beyni her zaman eksik kalacaktır.
Otizmin sebebi henüz tam olarak ortaya çıkarılmış değil ama rahatsızlığın merkezinde beynin erken gelişim döneminde özellikle sinapsların oluşumu ve sayısı açısından gerekli şekilde donanmamasının -yani anormal nörogenez- olduğu anlaşılıyor. Otistik çocukların sirkadiyen ritimleri de otistik olmayanlardan daha zayıftır ve melatonin profilleri geceleri artış, gün içinde ise hızlı bir düşüş sergilemek yerine 24 saat boyunca daha düz bir çizgide seyreder.
Alkol tüketimi de aynı ayırıcı REM uykusu eksikliğine olabilmektedir. Anne tarafında tüketilen alkol plasenta bariyerini kolayca aşmakta ve gelişmekte olan fetüse de kolayca geçmektedir.
Bebekler alkol içeren sütü içtiklerinde uykuları daha çok bölünüyor, daha uzun süre uyanık kalıyorlar ve hemen akabinde %20 ila 30 oranında REM uykusu baskılamasına maruz kalıyorlar.
6 aylık bir bebeğin her gün gözleri kapalı geçirdiği 14 saat, NREM ve REM uykuları arasında yarı yarıya pay edilir. Ancak 5 yaşındaki bir çocuğun bir günlük toplam 11 saatlik uyku süresinde NREM ve REM uykularının toplam süreye oranı sırasıyla 70/30 olacaktır.
Bu denge 10’lu yaşların sonuna doğru 80/20’lik bir NREM/REM uykusu oranına sabitlenip erken ve orta yetişkinlik boyunca böyle kalacaktır.
REM uykusu bu yayılma sürecinde çok önemli bir rol oynayarak beynin mahallelerine nöral bağlantıların yerleşmesine çok yardımcı olur ve daha sonra bu geçiş yollarını sağlıklı dozda bilgisel bant genişliğiyle devreye sokar.
“Neden 16 yaşındaki gençlerin çoğu beyinlerinin bir kısmı eksikmiş gibi araba kullanır? Çünkü eksiktir“ Frontal lobdaki bu beyin boşluğunu doldurmak için derin uyku ve gelişimsel zaman gereklidir. Çocuklarınız nihayet yirmili yaşların ortasına ulaşıp da araba sigortası primleriniz düştüğünde tasarruf edeceğiniz tutar için uykuya teşekkür edebilirsiniz.
Bilim insanları derin NREM uykusunun beyni sağlıklı yetişkinliğe taşımadaki nedensel rolünü göstermiş oldular. Endişe verici olan, çocukluk çağındaki sıçanlara kafein verilmesinin de derin NREM uykusunu bozması ve akabinde beynin olgunlaşmasının sayısız ölçtünü ve sosyal aktivite, bağımsız bakım ve çevrenin keşfi gibi öz motivasyonla gerçekleşen öğrenme ölçütlerini geciktirmesidir.
Çocukken televizyon seyredebilmek ya da gece yaptıkları şeylerde anne babamız veya diğer kardeşlerimizle bir arada olmak için geç saatlere kadar uyanık kalmak isterdik. Ancak bu şansı bulduğumuz zamanlarda da kanepede, koltukta, hatta bazen yerde uykuya yenik düşerdik. Uyanık kalabilen abla ve ağabeylerimiz ya da ebeveynlerimiz tarafından uyurken ve farkında bile olmadan yatağımıza taşınırdık. Bunun nedeni sadece çocukların abla veya abilerinden ya da ebeveynlerinden daha fazla uykuya ihtiyaç duyması değil, küçük çocukların sirkadiyen ritimlerinin daha erken bir zaman çizelgesine göre işliyor olmasıdır. Çocukların uykusu bu yüzden daha erken gelir ve bu yüzden yetişkin ebeveynlerinden daha önce uyanırlar.
Hayatımızın dördüncü on yıllık dilimine girerken o derin NREM uykusunun elektriksel nicelik ve niteliğinde elle tutulur bir azalma yaşanır. Derin uyku süreniz kısalır ve o derin NREM beyin dalgaları küçülür, güçsüzleşir, sayı olarak azalır. Kırklı yaşların ortasına ve sonuna yaklaşırken, ergenken aldığınız derin uykunun %60-70’ine inmiş olursunuz. 70 yaşına geldiğinizde ise gençlikteki derin uykunuzun %80-90 kadarını kaybetmişsinizdir.
Ancak yaşla ilgili fiziksel ve zihinsel rahatsızlıklarımızın, bizim ya da doktorların idrak ettiğimizden ya da ciddiye aldığımızdan çok daha fazlası uyku sorunlarıyla ilgilidir.
Uykusu kronik şekilde bozulan her birey, yaşı kaç olursa olsun, fiziksel rahatsızlıklar, akıl sağlığında istikrarsızlık, dikkatte azalma ve hafıza sıkıntısı belirtileri sergileyecektir.
Bolca akşamüstü ışığı almak, akşam saatlerinde melatonin salgısının gecikmesine yardımcı olarak uykunun zamanlamasını daha geç bir saate itecektir.
Beynin bazı kısımları nöronlarını diğerlerinden daha önce ve daha hızlı kaybetmeye başlar, bu sürece atrofi (körelme) denir.
Beynimizin geceleri sağlıklı derin uyku üreten kısımları yaşla birlikte en erken ve en ciddi şekilde bozulan veya körelen kısımlarıydı.
Yetersiz uykunun yaşlılarda bilişsel sıkıntılara ve diyabet, depresyon, kronik ağrı, inme, kardiyovasküler hastalıklar ve Alzheimer gibi tıbbi sorunlara katkı sağlayan faktörler arasında en hafife alınanlardan biri olduğu doğrulanmış oldu.
Uyku hafızaya sağladığı desteği hem öğrenme öncesinde beyni yeni anılar oluşturmaya hazırlayarak hem de öğrenme sonrası o anıları sağlamlaştırıp unutmayı önleyerek defalarca ispatlamıştır.
Hipokampusun depolama kapasitesi bir USB hafıza kartı gibi kısıtlıdır. Kapasitesini aştınız mı daha fazla bilgi ekleyemez ya da bir o kadar kötü bir şekilde, bir anının üstüne başka bir anıyı yazma riskiyle karşı karşıya kalırsınız - buna engellenmeden kaynaklanan unutma adı da verilir.
6 ya da daha az saat uyuduğunuz zaman beyninizi normalde uyku iğciklerinin üstlendiği öğrenme onarım faydasından yoksun bırakırsınız.
NREM uykumuzu çoğunlukla gecenin ilk saatlerinde, REM uykumuzu gecenin ilerleyen saatlerinde alırız.
Her gece uyurken bilgiyi geniş coğrafi mesafeler arasında taşıyan bir uzun dalga radyo sinyali gibi derin NREM’in yavaş beyin dalgaları da kurye hizmeti görerek anı paketlerini geçici depolama alanından (hipokampus) daha güvenl ve kalıcı evlerine (korteks) taşımıştı.
Uyku geceleri beynin bilgi mimarisini sürekli değiştirmektedir. Gündüz yapılan 20 dakikalık kısa şekerlemeler bile yeterli NREM uykusu içerdikleri sürece hafıza konsolidasyonu avantajı sağlayabilir.
Unutma kapasitesi belli bağlamlarda hem gündelik hayatta (ör. bu haftanınkini hatırlamak için geçen haftaki park yerinizi unutmak) hem de klinik açıdan (ör. acıyı kesip atmak, anıları etkisiz kılmak ya da bağımlılık bozukluklarında yoğun isteği dindirmek gibi) hatırlama ihtiyacı kadar önemli olabilir.
Kesin olarak bildiğimiz bir şey varsa o da uykunun yeni edinilmiş bilgiyle işinin üçüncü gece bile bitmediğidir.
Yeterli sayıda uyku iğciği içeren gündüz şekerlemeleri genellikle algılanan enerji ve azalan kas yorgunluğu üstündeki onarıcı faydasının yanı sıra motor beceri hafızasında iyileşmelere de olanak sağlar.
Vücudun fiziksel zorlanma sırasında terleme -performans zirvesinin kritik bir parçası- yoluyla kendini soğutma becerisi bile yetersiz uykudan zarar görür.
2014 yılında müsabaka sporcuları üzerinde yapılan bir araştırma çalışmasını incelediğimizde sezon boyunca kronik uyksuuzluk çekmenin sakatlanma riskini büyük ölçüde artırdığını görebilirsiniz.

Araştırmalar sonucu sayısız nörolojik ve psikiyatrik rahatsızlıkla (Alzheimer, anksiyete, depresyon, bipolar bozukluk, intihar, inme ve kronik ağrı gibi) arasında bağ kurulduğunu, vücudun fizyolojik sistemlerine etki ederek pek çok bozukluğa ve hastalığa (kanser, diyabet, kalp krizi, kısırlık, kilo artışı, obezite, bağışıklık sorunları vb) yetersiz uykunun sebep olduğunu gördük.
En ufak bir uykusuzluk dozu altında eğilen önemli beyin fonksiyonlarından biri konsantrasyondur.
Gecede 4 saatlik uyku diyetinin 11. gününe gelindiğinde katılımcıların performansı iyice düşerek üst üste 2 geceyi sıfır uykuyla geçiren, yani 48 saat hiç uyumayan bir bireyin seviyesine ulaşmıştı.
5 saatten az uyuduğunuzda araba kazası yapma riskiniz 3’e katlanıyor. Bir önceki gece 4 saat ya da daha az uyuyarak direksiyon başına geçtiğinizde kazaya girişme riskiniz 11.5 kat artıyor.

İnsanın bilişsel performansını koruyabilmesi için her gece 7 saatten fazla uykuya ihtiyacı var.
Uykusuzluk yüzünden her yıl sadece ABD’de 1.2 milyon kaza yaşanıyor. Her 30 saniyede 1 kaza.
Sadece uykuluyken araba kullanmak bile alkollüyken araba kullanmaktan daha kötüdür.
Alkollü sürücüler genellikle frene basmakta ve kazadan kaçınmaya yönelik manevralarda geç kalırlar. Ama uyuyakaldığınızda ya da mikrouyku haline girdiğinizde tepki vermeyi tamamen bırakırsınız.
Dinges’in ve benim de araladında olduğum daha pek çok araştırmacının sonradan yaptığı çalışmalar, ne kısa şekerlemelerin ne de kafeinin beynin öğrenme, hafıza, duygusal istikrar, çok katmanlı akıl yürütme veya karar verme gibi karmaşık işlevlerini kurtarabildiğini ortaya koydu.
Beynin sol ve sağ taraflarında yer alan amigdala adlı yapı -öfke ve hiddet gibi güçlü duyguları tetikleyen ve “savaş ya da kaç” tepkisiyle bağlantılı olan kilit merkez- uykusuz kalan katılımcıların duygusal tepkilerinde %60’tan fazla bir artış gösteriyordu.
İyi ve yeterince uyuduğunuzda duygusal gaz pedalımız (amigdala) ile frenimizi (prefrontal korteks) dengeli bir karışımını elde ederiz.
Uykusuzken, ilkel dürtülerimizi dizginleyemeyiz, duygusal gaz pedalı (amigdala) ağırlık kazanırken düzenleyici fren (prefrontal korteks) geri planda kalır. Uykunun bize her gece verdiği akılcı kontrol olmadan nörolojik -ve dolayısıyla duygusal- anlamda istikrar ve denge sağlayamayız.
Yani yetersiz uyku beyni olumsuz bir ruh haline itip orada tutmuyordu. Daha doğrusu yeterince uyuyamayan beyin, duygu skalasının olumlu ve olumsuz iki ucu arasında aşırılık sergileyerek gidip geliyordu.
Uykunun normal olduğu tek bir önemli psikiyatrik rahatsızlık yok. Bu, depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu, şizofreni ve eskiden manik depresyon olarak bilinen bipolar bozukluk için geçerli.
“Umutsuzluk ile umut arasındaki en iyi köprü, iyi bir gece uykusudur.” E.Joseph Cossman
Bireyi uyandırmadan, sadece NREM uykusunun derinliğini sık olmayan seslerle kesintiye uğratmak, derin uykuyu önlemek ve beyni sığ uykuda tutmak bile benzer beyin açıklarına ve öğrenme sıkıntılarına yol açacaktır.
Gelişmiş ülkelerde en korkulan 2 hastalık demans ve kanserdir. İkisi de yetersiz uykuyla bağlantılıdır. Dünyada 40 milyondan fazla insan Alzheimer’la boğuşuyor. Bugün 65+ her 10 yetişkinden 1’i Alzheimer hastası.
Glial (glia=yapıştırıcı (Yunanca)) hücreler bütün beyne dağıtılmıştır ve beyneimizin elektrik sinyallerini üreten nöronlarla yan yana yer alırlar. Lenf sisteminin vücudumuzdaki atıkları süzmesi gibi glimpatik sistem de tıpkı önemli bir profesyonel sporcuyu çevreleyen destek ekibi misali, nöronların beyninizdeki hummalı çalışması sırasında üretilen tehlikeli metabolik atıkları toplayıp ortadan kaldırır.
Beynin glia hücreleri NREM uykusu sırasında boyut olarak yüzde 60’a kadar küçülerek nöronların çevresindeki boşluğu genişletiyor ve beyin omurilik sıvısının günün sinirsel faaliyetlerinden kalan metabolik atığı etkili ve yeterli şekilde temizlenmesine imkan yaratıyordu.
Uyanıklık düşük düzey beyin hasarı, uyku ise nörolojik temizliktir.
Yetişkinlik hayatınız boyunca çok az uyumanız, Alzheimer riskinizi artırır. Bu ilişki bugün artık insomnia ve uyku apnesi gibi bozukluklardan mağdur olan bireylerin de dahil olduğu sayısız, epidemiyolojik çalışmada net bir şekilde raporlandı.
Margaret Thatcher ve Ronald Reagan’ın, geceleri sadece 4-5 saat uyuduklarını gururlu olmasa da sıklıkla dile getiren bu iki yöneticinin Alzheimer olmasını her zaman merak uyandırıcı bulmuşumdur.
Ne kadar az uyursanız, hayatınız o kadar kısalır. Gelişmiş ülkelerde kalp hastalıkları, obezite, demans, diyabet ve kanser gibi sağlık sistemlerini felç eden hastalıkların ve ölümün başta gelen nedenlerinin hepsi uykusuzlukla bir bağ taşımaktadır.
14 yılı aşkın süredir 6- saat uyuyanların 1+ kalp krizi geçirme riski, 6+ saat uyuyanlara göre %400-500 oranında yüksekti. (4000 işçi üzerinde yapılan araştırma).
Koroner arter tıkanıklığının bir nedeni ateroskleroz olarak bilinen, kalp koridorlarının kalsiyum atıklarını içeren sertleşmiş plakalar nedeniyle tıkanmasıdır.
500 sağlıklı yetişkin üzerindeki araştırmada; her gece 5-6 saat ya da daha az uyuyan bireylerin sonraki 5 yıl içinde koroner arterlerinde kalsifikasyon görülme riski, 7-8 saat uyuyanlara göre %200-300 daha fazla artıyordu.
Uykusuzluk, aşırı aktif sempatik sinir sisteminin bu merkezi geçiş yolu üzerinden bütün vücudunuza bir sağlık hasarı dalgası gibi yayılacak domino etkisini tetikler. İşe normalde kalbinizin kasılma hızını artmasını önleyen dinlenme frenini ortadan kaldırarak başlar.
Uykusuz kalan kalbiniz daha hızlı attıkça damar sisteminizde pompalanan kanın hacimsel hızı da artar ve bu, beraberinde tansiyonunuzda artışı getirir. Aynı anda kortizol adı verilen stres hormonunda da aşırı aktif durumdaki sempatik sinir sisteminin tetiklediği kronik bir yükselme gerçekleşir. Uzun süreli kortizol taşkınının istenmeyen sonuçlarından biri de bu kan damarlarının daralarak kan basıncında daha da büyük bir artışı tetiklemesidir.
Büyüme hormonu da bu uykusuzluk halinde kesilir. Büyüme hormonu endotel denen damar zarlarını tazelemeyince bu zarlar yavaş yavaş bütünlüklerini kaybetmeye başlar.
Yüksek kan basıncı sıkıntısı, zarar gören bu damarları etkin bir şekilde tamir edememenize neden olur. Vücudunuzdaki bu hasarlı ve güçten düşmüş damar tesisatı sistematik olarak ateroskleroza (arter tıkanması) yatkınlaşır.
Ne kadar az uyursanız bir şeyler yeme olasılığınız o kadar artar.
Sağlıklı bir bireyde insülin hormonu vücut hücrelerinin kan dolaşımındaki glikozu, yemeklerden sonra olduğu gibi, yükseldiğinde hızla emmesini tetikleyecektir. İnsülinden talimat alan vücut hücreleriniz yüzeylerinde, sağanak yağış halinde bile görevini etkin bir şekilde yapan muhteşem yol kenarı giderlerini aratmayan özel kanallar açar. Bu kanallar transit arterlerden akan glikoz seliyle baş etmekte ve aksi takdirde kan dolaşımında tehlike arz edecek bir şeker baskınını önlemekte sıkıntı yaşamaz.
Ancak vücudunuzdaki hücreler insüline tepki vermeyi bırakırsa kandaki glikozu da etkin bir şekilde ememezler. Bir noktada vücut hiperglisemik duruma geçmiştir.
Rutin olarak gecede 6 saatten az uyuyan bireylerde çok daha fazla yüksek tip-2 diyabet oranları saptadılar.
Daha yüksek sağlık sigortası primlerine neden olan hasta başına 85 bin doları aşan ortalama tedavi maliyetinin ötesinde diyabet, kişinin ömründen yaklaşık 10 sene kısaltmaktadır.
Uykunuz kısalınca kilo alırsınız.
İştahı kontrol eden 2 hormon: leptin ve ghrelin. Leptin açlık hissi sinyali verir. Kanınızdaki leptin arttıkça iştahınız kapanır ve içinizden yemek yemek gelmez. Ghrelin de güçlü açlık hissini tetikler. Kanınıda artarsa iştahınız artar.
Yetersiz uyku, tokluk hormonu leptini düşürürken, açlık hormonu ghrelini yükseltir.
Van Cauter, uyku her gece birkaç saat azaltıldığında tatlıya aşerme, karbonhidrat açısından zengin yiyeceklere ve tuzlu atıştırmalıklara yüklenme oranının %30-40 arttığını fark etti.
Katılımcıların uykusuz bırakıldıklarında canlarının çektiği ekstra yiyeceklerin hesabını yaptığımızda fazladan 600 kaloriye ulaştık.
Beynin güneyine indiğimizde bol uykunun bağırsaklarınızı da daha mutlu ettiğini keşfettik. Uykunun bedenin sinir sisteminin dengesini yeniden ayarlamadaki, özellikle “savaş ya da kaç” sempatik dalını sakinleştirmedeki rolü, bağırsaklarınızda (buna enterik sinir sistemi de denir) bulunan ve mikrobiyom olarak bilinen bakteri topluluğunu da iyileştirir.
Sadece 10.5 saat ya da daha kısa süre uyuyan 3 yaşındaki çocukların 7 yaşında obez olma ihtimali, her gece 12 saat uyuyan çocuklardan %45 fazladır.
Yeterince uyumadığınızda vücudunuz yağlarından vazgeçmek konusunda özellikle cimrileşir.
Düşük testosteronlu erkekler genellikle gün boyu yorgun hissederler. Testosteron beynin odaklanma becerisini keskinleştirme etkisine sahip olduğu için işlerine konsantre olmakta güçlük çekerler. Elbette körleşen libidoları aktif, doyurucu ve sağlıklı bir seks hayatını zorlaştırır.
Uykusuzluğun üreme açısından ödün vermeye zorladığı sadece erkekler değildir. Rutin olarak 6- saat uyumak kadınlarda ovulasyon öncesi zirve yapan ve gebe kalma için kritik önem taşıyan folikül salgılayıcı hormonda %20’lik düşüşe neden olur.
Bir gecelik kısa uykunun ardından fotoğraflanan yüzler aynı bireyin 8 saatlik uykunun ardından çekilen fotoğraflarına kıyasla daha yorgun, daha az sağlıklı ve önemli ölçüde daha az çekici olarak puanlanmıştı. Güzellik uykusu kavramı da onaylanmış oldu.
Uyku bağışıklık cephaneliğinizeki her türlü silahı kullanarak ve sizi korumaya alarak enfeksiyonlarla ve hastalıklarla savaşır.
Ortalama 5 sat uyuyanlarda enfeksiyon oranı neredeyse %50’ydi. Bir önceki hafta her gece 7 saat ve daha fazla uyuyanlarda enfeksiyon oranı sadece %18’di.
Yaklaşık 25 bin birey üstünde yapılan geniş kapsamlı bir Avrupa araştırması, günde 6 saatten az uyumayı kansere yakalanma riski açısından her gece 7 ve üstü saat uyumaya göre %40’lık artışla ilişkilendirdi.
Sorun kısmen uykusuzluk nedeniyle aşırı çalışmaya zorlanan sempatik sinir sisteminin kışkırtıcı etkisiyle bağlantılı. Vücudun sempatik sinir faaliyetini hızlandırmak bağışıklık sistemini gereksiz ve sürekli enflamasyon tepkisi vermeye iter.
Pilotlar, mürettebat ve vardiya çalışanları üzerinde yapılan diğer çalışmalar genel nüfusa ve hatta o kadar çok seyahat etmeyen özenle seçilmiş kontrol grubuna göre daha yüksek kanser ve tip-2 diyabet oranları gibi başka tedirgin edici sonuçları da gözler önüne serdi.
Dünya Sağlık Örgütü gece vardiyalarında çalışmayı resmen “olası kanserojen faktör” olarak sınıflandırdı.
Rutin olarak her gece ya da 7 saatten az uyumak bağışıklık sisteminizi mahvediyor ve kanser olma riskinizi ikiye katlıyor.
Uyku bozukluğu; depresyon, anksiyete ve intihara meyillilik gibi önemli psikiyatrik rahatsızlıklara da ortam hazırlıyor.
7 saat uyuyan daha genç görünürken, 5 saat uyuyan yapay bir şekilde takvim yıllarının çok ötesinde yaşlanacaktır.
Zamanın bütün yaraları iyileştirdiği söylenir.
REM uykusu rüyası gün içinde yaşadığımız zorlayıcı, hatta travmatik duygusal olayların keskinliğini alarak ertesi sabah uyandığınızda duygusal açıdan iyileşme sağlıyordu.
REM uykusu, 24 saat boyunca beyninizin kaygı tetikleyici bu molekülden tamamen arındığı tek zamandı. Norepinefrin olarak da bilinen noradrenalin, zaten bildiğiniz ve etkilerini hissettiğiniz bir vücut kimyasalının, adrenalinin (epinefrin) beyindeki karşılığıdır.
Yani bütün yaraları iyileştiren zaman değildi; duygusal nekaheti sağlayan, rüya uykusunda geçen zamandı.
“Uyumak, belki iyileşmek.”
Bu farklı ve ilave rolünde REM uykusunu ertesi gün uyandığınızda mikro ifadeleri açıkça ve detaylı bir şekilde ayırt edebilmeniz için geceleri beynin duygusal enstürmanlarını kusursuz bir doğrulukla akort eden usta bir piyano akortçucsu olarak düşünürüz. Bireyi REM uykusu rüya halinden alıkoyduğunuzda beynin duygusal akort kavisi jilet keskinliğini kaybeder. Rüya açlığı çeken bir beyin, bir imgeyi buzlu bir camın arkasından görür ya da odaklanamamış bir fotoğrafa bakar gibi, çarpıklaşan yüz ifadelerini doğru bir şekilde çözemez. Dostlarınızı düşman olarak görmeye başlarsınız.
Rüya evresinin önemini doğrular şekilde, dinlenilen gecede REM uykusu kalitesi ne kadar iyiyse katılımcının ertesi gün beynin duygusal şifre çözme ağları içindeki ince ayarları da o kadar kesinlik kazanıyordu. Bu platin düzeyde gece hizmeti aracılığıyla, daha kaliteli REM uykusu ertesi gün sosyal dünyanın en iyi şekilde anlaşılmasına olanak sağlıyordu.
Bu duygusal keskinlik kaybedilince normal şartlarda geceleri REM uykusunun yeniden ayarlama becerisiyle donanan ancak bu kez uykusuz bırakılan katılımcılar korku kaynaklı bir taraflılıkla yumuşak ve bir şekilde dost canlısı görünen yüzleri tehditkar buldukları bir duruma kaydılar. Beyin REM uykusundan mahrum kalınca dış dünya yersiz şekilde daha korkutucu ve itici bir yere dönüşmüştü. Gerçek ve algılanan gerçek, uykusuz beyinlerin “gözünde” artık aynı değildi.
REM uykusunun ve rüya görme eyleminin bariz bir faydası daha var: yaratıcılığa ilham veren ve problem çözmeyi destekleyen akıllı bilgi işleme.
Bildiğimiz gibi, derin NREM uykusu bireysel anıları güçlendirir.
En iyi performansı REM uykusunu uyuyanlar sergiledi. Katılımcılarımız yatağa yapbozun ayrı parçalarıyla girip yapbozu tamamlamış bir halde uyandılar. Bilgi (birbirinden ayrı olgulara sahip olmak) ve bilgelik (onları bir araya getirdiğinizde ne anlama geldiklerini bilmek) arasındaki fark budur. REM uykusu beyninizin öğrenmenin çok ötesine geçmesini bilir ve bir şeyleri gerçekten kavramasını sağlar.
18 aylık bebeklerin bile duydukları yeni dillerin ileri düzeyde dil bilgisi yapısından çıkarımda bulundukları, ancak bunu sadece söz konusu yeni dile ilk maruz bırakılışlarının ardından uyumaları halinde yapabildikleri görülmüştür. REM uykusu hayatın bu ilk döneminde özellikle baskındır.
Gün içinde uyanık geçen sürenin sonunda katılımcıların sadece %20 gibi küçük bir kısmı sorunun içinde gizlenen kestirme yolu fark edebilmişti. Tam gece uykusu alan katılımcılarda durum farklıydı, neredeyse %60’ı geri döndüğünde gizli hileyi yakaladığı o, “İşte bu!” anını yaşamıştı ve bu, uyku tarafından sağlanan yaratıcı çözüm içgörüsünün 3 kat artması anlamına geliyordu.
Edison’ın gündüzleri şekerleme yapma alışkanlığı olan biri olduğunu biliyoruz. Rüya görmenin yaratıcı dehasını anlıyor ve bu “deha boşluğu” olarak tanımladığı rüyayı bir araç olarak hunharca kullanıyordu.
Alkol, ilaçların yatıştırıcı olarak adlandırılan sınıfına girer. Beynin içinde nöronların elektrik itkilerini ateşlemesini önleyen reseptörlere bağlanır.
Alkolün yayılma etkisinin ilk safhalarında sosyalliğinizin artmasına beyninizin bir kısmının, yani prefrontal korteksin yatıştırılmasının neden olmasıdır.
Frontal lob bölgesi dürtülerimizi kontrol etmemizi sağlar ve davranışlarımızı kısıtlar. Sonuç olarak “gevşer”, daha az kontrollü ve daha dışa dönük hale geliriz.
Alkol sizi uyanık halinize göre yatıştırır ama doğal uykuya neden olmaz. Alkol aracılığıyla girdiğiniz elektriksel beyin dalgası hali doğal uyku hali değil, daha çok hafif bir anestezi halidir.
Alkolün bulaştığı uyku kesintisiz olmadığı gibi onarıcı da değildir. Ne yazık ki uykudaki birey bu uyanmaların büyük bir kısmını hatırlamadığı için ayırt edemez.
İkinci olarak, alkol REM uykusunun bildiğimiz en güçlü baskılayıcılarından biridir. Vücut alkolü metabolize ederken aldehit ve keton denen kimyasal yan ürünler üretir. Özellikle aldehitler beynin REM uykusu üretme becerisini engeller. Bir anlamda kalp krizinin beyin versiyonu gibi, normal şartlarda rüya uykusuna enerji veren beyin dalgalarının nabza benzeyen atışını önler.
Pek çok insan akşam yemeğinde bir kadeh şarap, hatta sonrasında bir aperitif almaktan büyük keyif alır. Ama etanol çözülmesinde hızlı çalışa enzimlere sahip olsanız bile karaciğerinizin ve böbreklerinizin o alkolü parçalayıp vücuttan atılması saatler alır. Gece alınan alkol uykunuzu bozacaktır ve verebileceğim en iyi ve en dürüst tavsiye, can sıkıcı da olsa alkolden uzak durmanızdır.
Uykuyu başarıyla başlatabilmek için vücut ısınızın yaklaşık 1 derece düşmesi gerekiyor. Bu nedenle çok sıcak bir oda yerine çok soğuk bir odada uykuya dalmak her zaman daha kolay gelecektir çünkü soğuk bir oda en azından beyninizi ve vücudunuzu uyku için doğru ısıya çekecektir.
Termik çalışmanın büyük bir kısmı vücudunuzun özellikle üç kısmı tarafından gerçekleştirilir: elleriniz, ayaklarınız ve başınız. Bu 3 bölge arteriovenöz anastomoz olarak bilinen ve cilt yüzeyinin yakınından geçen, damarları birbirine bağlayan damar açısından zengindir. Bu nedenle eller, ayaklar ve baş, uykunun başlamasından hemen önce vücut ısınızı düşürmek için büyük bir termal tahliye seansıyla vücut ısısının fazlasını atan etkili ısı yayıcı araçlardır.
Vücudumuzun en damarlı kısımlarından biri olan yüzümüze yine fazla damara sahip yüzeylerden biri olan ellerimizi kullanarak su çarpmak gibi uyku öncesi ritüelleri geliştirmiş olmamız evrimsel bir tesadüf değildir.
Pek çok insan için ideal yatak odası sıcaklığı, standart yatak örtüsü ve uyku giysileri de kullanıldığı varsayılarak yaklaşık 18.3 derecedir.
Uykudan yapay bir şekilde (alarmla) uyandırılan katılımcılar kan basıncında ani bir yükselme ve sinir sisteminin “savaş ya da kaç” mekanizmasından gelen ani faaliyet patlamasının neden olduğu bir şok nabız yükselmesiyle karşı karşıya kalırlar.
Kalbinizi telaşlandırmak yeterince kötü değilmiş gibi, erteleme özelliğini kullanmak çok kısa bir zaman dilimi içinde aynı kardiyovasküler saldırıya defalarca maruz kaldığınız anlamına gelir. Bunu haftada en az 5 gün tekrarladığınızda kalbinizin ve sinir sisteminizin ömür boyunca maruz kalacağı tacizin kaça katlanacağını bir düşünün.
Çalar saat kullanacaksanız erteleme işlevini bir kenara bırakın ve kalbinizi tekrarlı şoktan korumak için bir seferde uyanma alışkanlığı edinin.
Amerikalı yetişkin nüfusun %65+ hafta boyunca 7-9 saatlik uykuyu uyuyamıyor.
Örneğin İngiltere’de ve Japonya’da yetişkinlerin sırasıyla %39 ve %66’sı 7 saatten az uyuduklarını ifade ediyor.
4 büyük ABD şirketinde yapılan çalışma, yetersiz uykunun yılda çalışan başına 2000 dolar verimlilik kaybına neden olduğunu ortaya koydu.
Yetersiz uykunun Amerika ve Japonya’ya yıllık maliyeti sırasıyla 411 milyar doları ve 138 milyar doları buluyor.
Bireyler uykusuz kaldıklarında işlerini daha az seviyorlardı, uykusuzluğun moral bozucu etkisi göz önüne alındığında bu şaşırtıcı olmasa gerek.
Yeterince uyumayan çalışanlar sadece daha az üretken, daha az motive olmuş, daha az yaratıcı, daha az mutlu ve daha tembel değildiler, aynı zamanda daha fazla etik dışı davranış sergiliyorlardı.
Deliksiz uyku açıkça işin de sağlam ilerlemesi demektir.
Örneğin Procter&Gamble Co. ve Goldman Sachs Group Inc. çalışanlarına ücretsiz “uyku hijyeni” eğitimi veriyor.
Nike ve Google ise çalışma saatlerine daha esnek bir yaklaşım getirerek çalışanlarının günlük çalışma saatlerini bireysel sirkadiyen ritimlerine ve kendi baykuş ya da erkenci kuş doğalarına uyacak şekilde ayarlamalarına izin veriyor.
1990’ların ortasında NASA, işyerinde uyuma biliminin astronotlar açısından yararını incelemeye aldı. 26 dakika gibi kısa süreli şekerlemelerin, görev performansında %34’lük ve toplam uyanıklık halinde %50’lik bir iyileşme sağladığını keşfettiler.
Büyük yankı uyandıran makalelerinde ve Genetic Studies of Genius kitabında yazdığı gibi, yaşı ne olursa olsun bir çocuk ne kadar uyursa entelektüel açıdan o kadar yetenekli oluyordu.
5000 Japon öğrenci takip edildi ve daha uzun süre uyuyanların okulda daha iyi notlar aldıkları keşfedildi.
Yorgun ve yeterince uyumamış bir beynin sızdırmaya meyilli bir hafıza süzgecinden pek farkı yoktur; eğitimi almaya, sindirmeye ve etkin bir şekilde tutmaya uygun değildir.
Minnesota Mahtomedi Okul Bölgesi, okulların başlama saatini 7.30’dan 8.00’e çekince 16-18 yaş arasındaki sürücülerin karıştığı trafik kazalarında %60 oranında azalma kaydedildi.
Doktorları mesleklerini bu yorucu ve uykusuz şekilde öğrenmeye neden zorladık ki? Bu durum William Steward Halsted’e uzanıyor. Halsted Mayıs 1889’da Baltimore’da Johns Hopkins Hastanesinin cerrahi eğitim programını kurdu. Ona göre genç doktorlar kendini tıbba adamalı ve 6 yıllık asistanlık dönemi geçirmeliydi. Eğitimlerinin büyük bir kısmında hastanede yaşamaları gerektiği inancından doğdu. Acemi asistanlar gece gündüz peş peşe uzun saatler çalışmak zorundaydı. Halsted’e göre uyku, çalışma ve öğrenme becerisini eksilten vazgeçilebilir bir lükstü.
Bugün Amerika’daki bütün tıp fakültelerinde varlığını bir şekilde sürdüren yorucu uzmanlık programı, arkasında sayısız zarar görmüş ya da hayatını kaybetmiş hasta -ve uzmanlık öğrencisi- bıraktı.
Aralıksız 30 saat çalışan asistanlar yanlış dozda ilaç yazmak ya da ameliyat sırasında hastanın içinde alet unutmak gibi tıbbi hataları, 16- saat çalışanlara göre %36 daha fazla yaparlar. Buna ek olarak, uyumadan geçen 30 saatlik bir nöbetin ardından asistanlar yoğun bakım ünitesinde, yeterince uyuyup dinlendikleri zamanlara göre %460 gibi çarpıcı bir oranda daha fazla teşhis hatası yaparlar. 20 asistandan biri uykusuzluk sonucu bir hastanın ölümüne neden olur.
Uykusuz kalan bir asistan, belki de acil serviste araba kazası kurbanlarının hayatlarını kurtarmayı da içeren uzun bir mesaiyi tamamlayıp arabasına bindiğinde kendisinin bir motorlu araç kazasına karışma riski yorgunluk nedeniyle %168 artıyor.
Örneğin bir önceki gece en az 6 saat uyuma imkanı olmamış bir uzman doktorun bıçağı altına yatmış bir hastaysanız, o cerrahın üzerinizde organ hasarına ya da büyük bir iç kanamaya neden olacak ciddi bir cerrahi hata yapma ihtimali iyi dinlemiş haline göre %170 fazladır.
Meslekte kaç yıl geçirmiş olursa olsun, bir doktorun uykusuzluğu aşmayı ve uykusuzluğa direnç göstermeyi öğrenmesi mümkün değildir.
Uyku eksikliğinin etkileri: vücut ısısını koruma becerisini kaybetme, kardiyovasküler stres, solunumun baskılanması ve bağışıklık sisteminin çökmesi.
İnsanlar 1 asır gibi kısa bir süre içinde biyolojik olarak dayatılan ve evrimin yaşam destek işlevleri açısından kusursuzlaştırmak için tam 3 milyon 400 bin yıl harcadığı yeterli uyku ihtiyaçlarını terk ettiler.
Ne kadar az uyursanız ömrünüz o kadar kısalır ve sağlığınız bozulur.
Evet araştırmalarla desteklenen sebepleri ve çıktıları öğrendik. Kısaca toparlamak gerekirse:
için kaliteli ve yeterli şekilde uyumak çok önemli. 💤
Sağlıklı günler ve esenlikler dilerim!
]]>Bu yazıda 2016 başlarında Quora’da denk gelerek alışkanlık edindiğim ve hayatımda pozitif etki oluşturan bir konudan bahsedeceğim: su içmek.
Quora’da “Yaşamımızda küçük değişikliklerle büyük etki yaratabilecek şeyler nelerdir?” sorusu altında Peter Mayer’in yazdığı yanıtı Türkçe’ye çevirdim.
İnsan vücudunun %60-70’i sudan oluşuyor. Beynin yaklaşık %75’i, kanın %83’ü, kasların %75’ini ve kemiklerin %20-25’inde su bulunuyor. Su, bu dengelerin korunmasına yardım ediyor.
Su içmek daha az aç hissetmenizi ve doğal olarak daha az kaloriye ihtiyaç duymanızı sağlar, böylece daha kolay kilo verebilirsiniz.
Günlük aktiviteleriniz için daha fazla enerjiniz olur.
İdrar yaptığımızda vücuttaki toksinlerden kurtuluruz. Çok su içtiğimizde bu süreç daha hızlı ve daha verimli hale gelir.
Su sindirimi kolaylaştırır ve kabızlığı önler.
Çok su içmek daha sağlıklı eklemlere sahip olmanızı sağlar.
Su, yediğiniz besinlerin emilimini kolaylaştırır.
Vücut sıcaklığınızı düzenlenmesini sağlar.
Su, vücudunuzdaki hücrelere oksijen taşınmasını sağlar.
Kolesterolünüzü düşürmeye yardımcı olur.
Vücudunuzun enfeksiyonlarla savaşmasını kolaylaştırır.
Daha genç görünmenizi sağlar. Aşağıdaki görselde 4 hafta boyunca günde 3 litre su içen birini görüyorsunuz.
Daha kaliteli bir yaşam için günlük 3 litre civarında su içmeyi ihmal etmeyin.
Su içmek için susamayı beklemeyin. Unutmayın ki, susadığınızda vücudunuz çoktan dehidrate olmuştur.
Küçük değişiklikler ile çok daha kaliteli bir yaşam mümkün.
Sağlıklı günler! 🙂
]]>Merhaba,
Bu yazıda 2019’da okuduğum kitaplara dair alıntı ve notlarımdan birkaçını paylaştım.
Sene başında GoodReads’teki Reading Challenge için 24 kitap hedefi belirlemiştim. Ne yazık ki 14 kitapta kaldım. Hedefime ulaşamasam da bana büyük katkıları olan kaliteli kitaplar okudum. Hadi başlayalım.
Cem Say, 2017
“Kodlama bilen insanlar hayal edebildikleri her şeyi bilgisayara yaptırma yeteneğine sahiptir.” - Tim Berners Lee, 2013 Ocak, Dünya Ekonomik Forumu
(Binary sayı sistemi) 0 ve 1’in müthiş gücünü tam olarak anlayışımızı George Boole’a borçluyuz. Bilgisayarınızda tuttuğunuz her aşk şiiri, her güzel resim, her müzik parçası bir dizi 0 ve 1 halinde saklanıp sonra dilediğinizde yine alıştığınız biçeme dönüştürülebildiğine göre, bu minik alfabenin gösterim gücünden yana bir eksiği yoktur.
Her hücremizde tüm bu bilgiyi içeren DNA’mızın bir kopyası var. Adları A,T,G,C harfleriyle başlayan dört ünlü molekülün kopyaları art arda dizilerek “yazılmış” (aslında evrilmiş) bir harf dizisi olarak yorumlanabilen DNA, bilgisayar mühendisi gözüyle bakıldığında bir veri dosyası, bir işletim sistemi, veya belki en iyisi, bir programlar kütüphanesi olarak görülebilir.
Özel arabaların vaktinin %95’i “yatarak”, yani park halinde geçiyor. Robot sürücüler uyuklamaz, dikkati dağılmaz, trafik kurallarını çiğnemez, radar gibi algılayıcılar sayesinde çevreden, bağlantı yetenekleri nedeniyle de trafikteki tüm diğer araçların ne yaptığından ve yapacağından yüksek düzeyde haberdardır. Trafik hızlanır, kazalar ve ölümler sıfıra yaklaşır.
Bir kullanıcının ırkını %95, cinsel yönelimini %88, siyasi parti tercihini de %85 doğrulukla tahmin etmek için sadece 68 Facebook beğenisine bakmak yeterli.
Duygular da evrimsel süreçlerde ortaya çıkan programlardandır. Her birinin nedeni vardır. Korku programı atalarımızı ölüm tehlikesi uyarısı olabilecek sinyallere karşı uyarmıştır. Tiksinme iğrenç olduğu şeyleri yememe sonucunu doğurur.
Meik Wiking, 2016
Bu kitap Danimarkalıların mutluluk sırlarından bahsediyor. Telaffuzu “hüüge” şeklinde. 🙂
Hygge Norveççe esenlik anlamına gelir.
Hygge’yi en çok mumlar çağrıştırır. Her Danimarkalı yılda yaklaşık 6 kilo mum yakar.
Danimarkalılar lambaları özenle seçer. Bu bir sanat formu, bilim ve endüstridir.
Işığın renk sıcaklığı ne kadar düşükse hygge o kadar fazladır. Bir kamera flaşı 5500 Kelvin (K), floresan tüpler 5000K, enkandesan lambalar 3000K civarındayken günbatımı, odun ve mum ışığı 1800K civarındadır.
“Bir odayı aydınlatmak parayla olmaz, kültür gereklidir. Mobilyalar, halılar, perdeler, yani evdeki çoğu şey ışığın konumlandırılmasına kıyasla önemsizdir.” - Poul Henningsen
Fotoğrafçılık, ışıkla resim çizmek demektir.
Her gün işe bisikletle gidip gelen insanlar 3-14 ay daha uzun yaşıyor.
Danimarkalıların %33’ü her zaman ya da çoğu zaman sakin ve huzurlu hissediyor. Almanya’da %23, Fransa’da %15, UK’de %14. (OECD Daha İyi Yaşam Endeksi)
Nicola Tesla, 1919
Babam askeri eğitim almış, sonradan papazlığı seçmiş. Çok bilgili bir adamdı, filozof, şair ve yazardı. Kısa ve öz cümleler kurardı. Keskin zekalı ve nüktedandı.
Annem ülkenin en köklü ailelerinden birinden geliyordu ve ataları arasında bir dizi mucit vardı. Annem en iyisinden bir mucitti ve eğer modern yaşamdan uzak olmasaydı büyük işlere imza atardı. Evde envai çeşit alet edevat tasarlayıp yapar, kendi eğirdiği iplerden harika desenler çıkarırdı.
Her şeyden çok kitapları seviyordum. Babamın büyük bir kütüphanesi vardı ve okumama izin vermiyordu. Macar yazar Josika’nın Abafi (Aba’nın Oğlu) isimli romanıyla öz denetimi ve irade yönetimini öğrendim.
Sıhhatimi tamamen dikkatli ve ölçülü bir yaşam tarzını benimsemiş olmama borçluyum.
Çok çekingendim, şehirdeki yabancılardan biriyle yüz yüze gelmektense kükreyen bir aslanla karşılaşmayı tercih ederdim.
En iyi sonuçlar, sağlıklı bir rekabet ortamında yaratılır.
Ayrıca Tesla’nın psikolojik sorunları varmış: saça dokunmama, sürekli adım sayma, hacim hesaplama, her şey üçe bölünmesi gibi takıntılar.
Attila İlhan, 1980
“Hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatlarıyla, yabancıların planlarıyla yükselebilsin?” - Mustafa Kemal Atatürk, 6 Mart 1922
Mustafa Kemal’in iç içe 3 büyük eylemi var: Emperyalizme karşı kurtuluş savaşı, padişaha karşı demokratik devrim, toplumun ümmet aşamasından “millet” aşamasına dönüşümü…
Osmanoğulları zorla Türk ulusunun egemenliğine ve saltanatına el koymuşlardı.
Mustafa Kemal’in talihsizliği, adına devrim yaptığı toplumsal sınıfın, yani ulusal burjuvazinin henüz o tarihte Türkiye’de oluşmamış bulunmasıdır.
The Economist, 11 Nisan 1925: “Türklerin ulusal bütünlüğünü koruması ancak yabancıların yönetsel katkısı ve mali desteğiyle gerçekleşebilir. Ancak her şeyden önce Cumhuriyet yönetiminin, mutlu yalnızlık ve mutlak bağımsızlık tutkularından vazgeçmesi gerekmektedir.”
Türkiye bir sömürgeci değildi. Bir Bulgar, Osmanlı oradan çekildikten sonra Bulgar kültürüyle çıktı oradan. Cezayir yazarları hala Fransızca yazıyor. Emperyalizm işte budur.
Lev Nikolayeviç Tolstoy, 1885
En önemli zaman şu andır. En gerekli kişi şu anda yanında olandır. En önemli iş ise daima iyilik yapmaktır. Çünkü insan yeryüzüne iyilik yapmak için gönderilmiştir.
Cal Newport, 2016
Cal Newport sosyal medya hesaplarını kapatmış. Sadece blogu kalmış. 4 kitap yazmış, doktora almış, hakemli dergilerde yayın yapmış. Bunu da sadece hafta içi 5.30’a kadar çalışarak yapmış. Günde kesintisiz 3-4 saat çalışarak başarmış.
Günümüz ekonomisinde karmaşık şeyleri çabucak öğrenmede ustalaşmak çok önemli, bunun için de pürdikkat çalışma gerekli. Gelecek pürdikkat çalışabilenlerin olacak.
Belli bir beceriye yoğun şekilde odaklanarak, beyninizde sadece bu işle ilgilenen elektrik akımını tekrar tekrar ateşlemeye zorluyorsunuz. Karmaşık ve yepyeni bir beceriyi düşük konsantrasyon durumunda öğrenmeye çalışırsak (mesela kenarda Facebook açık duruyor olabilir) aynı anda çok sayıda nöral devreyi gelişigüzel bir şekilde ateşlemiş ve bu yüzden de asıl güçlendirmek istediğimiz nöron grubunu izole edememiş oluruz.
Zor şeyleri çabucak öğrenebilmek için dikkatinizi dağıtmadan belli bir noktada yoğunlaştırmalısınız. Öğrenmenin diğer adı pürdikkat çalışmadır.
Yüksek kaliteli iş miktarı = (Harcanan zaman) x (Dikkat yoğunluğu)
Dikkat Tortusu kavramı önemli. İşletme profesörü Sophie Leroy: A görevinden B görevine geçerken bütün dikkatinizi bu yeni göreve aktarmış olmuyorsunuz; dikkatinizden bir parça tortu ilk görev üzerinde düşünüp durmaya devam ediyor.
Tom Cochran, Atlantic Media’da yaptığı araştırmada, gönderilen ya da alınan her e-postanın şirkete 95 sentlik işgücü maliyeti çıkardığını ve bu da yıllık 1 milyon dolara tekabül ettiğini tespit etti.
The 4 Disciplines of Execution kitabından: “Aynı anda ne kadar çok sayıda şey yapmaya çalışırsanız o kadar az şey başarırsınız.” Yine aynı kitaptan “Skor tutulduğunda insanlar oyunu çok daha farklı oynar.”
Bilinçaltında kendiliğinden düşünülen şeyler daha iyi sonuçlar üretiyormuş. - Bilinçdışı Düşünce Kuramı (Unconscious Thought Theory) Bu sonuç beynimizin bilinçdışı düşünceye ayrılan bölgesindeki nöral bağlantıların niteliğinden kaynaklanıyor. Eldeki bilgi ve üretilen çözüm miktarı çok daha fazla.
Yoğun odaklanma kotası günlük acemiler için 1 saat, ustalar için 4 saate kadar çıkabilir. - Ericsson 1993
Zihnimiz enerji tüketmekten kaçınacak şekilde evrimleşmiştir. Sorunu derinlemesine ele almak yerine bildiklerimizi tekrar tekrar düşünerek enerji tasarrufu yapar.
Bir işin yüzeysel mi derin mi olduğuna karar vermek için şu soru sorulabilir: Üniversiteden yeni mezun, kıvrak zekalı ve mesleğimle alakasız bir genci bu görevi tamamlayabilecek şekilde eğitmek kaç ay alırdı?
Robert Martin, 2007
Yazılım alanındaki fayda/zaman oranı en yüksek kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum. Bununla ilgili detaylı bir yazıyı blogumda yazıp paylaşmıştım, buradan erişilebilir..
Mihaly Csikszentmihalyi, 1990
Mutluluk aslında her bir kişi tarafından hazırlanılması, yetiştirilmesi ve özel olarak savunulması gereken bir koşuldur. Kendi iç deneyimlerini kontrol etmeyi öğrenen insanlar hayatlarının kalitesini belirleyebilirler ve bu da her birimizin mutlu olmaya en çok yaklaşabileceği durumdur.
Viktor Frankl, İnsanın Anlam Arayışı: “Başarıyı hedeflemeyin - onu ne kadar çok hedeflerseniz o kadar çok kaçırırsınız. Çünkü başarı da mutluluk gibi takip edilemez; insanın kendisinden daha büyük bir yola kendisini adamasının istenmeyen yan etkisi olarak gelmelidir.”
En iyi anlar genelde, bir kişinin bedeni ve zihni daha zor ve değerli bir şeyi başarmak için gönüllü bir çabayla sınırlarına kadar zorladığında olur. Optimum deneyim bu nedenle gerçekleşmesini sağladığımız bir şeydir.
Kişi zayıf, sevilen ve güçlü bir milyonere dönüşürse bu durumun sonuçları ne olur? Genelde olan şey, kişinin kendisini başlangıç noktasında, yeni bir dizi istek listesiyle, daha önce olduğu gibi memnuniyetsiz halde bulmasıdır. İnsanları gerçekten memnun eden şey zayıf veya zengin olmaları değil hayatlarıyla ilgili iyi hissetmeleridir.
Mutluluğu elde etmenin zor olmasının temel nedeni, evrenin bizim ihtiyaçlarımıza yanıt verecek şekilde yaratılmamış olmasıdır. Hayal kırıklığı hayatın dokusuna derinden işlenmiştir ve ihtiyaçlarımızın bazıları geçici olarak karşılandığında hemen daha fazlasını dilemeye başlarız. Bu engellerle baş etmek için her kültür zaman içinde bizi kaosa karşı koruyacak araçlar -dinler, felsefeler, sanatlar ve avuntular- geliştirirler.
Zevk aramanın kendi kişisel avantajımız için değil türün korunması için genlerimizde inşa edilmiş bir refleks tepkisi olduğunu anlamak önemlidir. Yemekten aldığımız zevk vücudun ihtiyacı olan besini aldığından emin olmanın etkili bir yöntemidir. Cinsel ilişkinin zevki de aynı biçimde vücudun üremesi ve böylece genlerin devamlılığını sağlaması için programlamanın pratik bir yöntemidir.
Varlık, statü ve güç kültürümüzde çok güçlü birer mutluluk sembolü haline gelmişlerdir. Tüm kanıtlar acınacak durumda olduklarını göstermesine rağmen, zengin, ünlü veya güzel görünen insanları gördüğümüzde hayatlarının yaşamaya değer olduğunu düşünür ve aynı sembollerin bir kısmını elde edebilirsek çok daha mutlu olacağımızı varsayarız.
Birçok insan okuldan ayrıldıktan sonra öğrenmeye son verir çünkü bu 13-20 yıl süren dışsal motivasyon üzerine kurulu eğitim hala kötü anıların kaynağıdır. Bu kişiler mezuniyeti özgürlüklerinin ilk gün olarak kabul ederler.
Bir çok iş ve boş zaman aktivitesi -özellikle kitlesel medyanın pasif biçimde tüketildiği aktiviteler- bizi güçlü ve mutlu yapmak için tasarlanmamıştır. Amaçlar başkasına para kazandırmaktır. Bunu yapmalarına izin verirsek hayatlarımızı iliklerimizden çekebilir ve bizi boş bir kabuk gibi bırakabilirler.
Sosyal hayvanlar olduğumuza şüphe yoktur sadece diğer insanların yanında tam olduğumuzu hissederiz. İnsanlardan tüm gün içinde bu hallerini iyileştiren saymaları istendiğinde en çok bahsedilen türde aktiviteler “mutlu insanlarla birlikte olmak”, “Arkadaşlarla birlikte olmak” ve “cinsel olarak çekici bulunmak” olarak belirtilmiştir. Depresyondaki ve mutsuz insanları diğerlerinden ayıran temel semptomlardan birisi bu tür aktivitelerin nadiren başlarına geldiğini söylemeleridir. Destekleyici bir sosyal ağ da stresi azaltır: Birey diğer insanların duygusal desteğine güven duyduğunda bir hastalık veya talihsizliğin onu çöküntüye uğratma ihtimali daha düşüktür.
İnsanların hayatta kalması hiçbir daha çok bilgiye bağlı olmaya başlayınca öğrendiklerini karşılıklı olarak paylaşmaktan daha çok fayda sağladılar; bu tür koşullar altında yalnız olan birisi “idiot” yani aptal oldu ve bu Yunancada “yalnız insan” yani bir diğerinden öğrenemeyen kişi anlamına gelir.
Yalnızlık neden böylesine olumsuz bir deneyimdir? Bunun kısa ve net yanıtı şudur: içeriden zihni düzenli tutmak çok zordur. Dikkatli yönlendirmek için dış hedeflere, dış uyarıcılara ve dış geri bildirime ihtiyaç duyarız ve dış girdi olmadığında dikkat gezinmeye başlar ve düşünceler kaotik bir durum alır, bu da ikinci bölümde “psişik entropi” adını verdiğimiz duruma neden olur.
Uyuşturucuların etkisi altındayken gerçekleştirilen işler iyi sanattan beklediğimiz karmaşıklığa sahip değildir, genellikle basittir ve kişinin kendi nefsini yansıtma eğilimindedir.
Mülkün erkeğe kalması bunun kullanıldığı bölgelerde sermaye yoğunlaşmasına neden oldu ve bu da sanayileşmeye neden oldu; bu arada eşit paylaşım mülkün parçalanmasına ve sanayinin az gelişmesine neden oldu.
Bir koca karısını canını sıkan şey bilmiyorsa veya tam tersi, ikisinin de kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak gerilimi düşünme fırsatı olmaz. Bu bağlamda kişisel deneyimde olduğu gibi grup hayatını da temel koşulunun entropi olduğunu vurgulamak gerekir.
Zaman içinde insan diğer kişiyi daha iyi tanır ve görünen güdüleyici zorluklar tükenir. Tüm bilinen hileler denenmiştir, diğer insanın tepkileri tahmin edilebilir olmuştur. İlişki sıkıcı bir rutine dönüşme tehlikesi yaşar, bu rutin iki tarafın da karşılıklı kazançlarından ötürü devam ettirilebilir ancak ilişkinin haz vermeye devam etmesi veya ilişkili karmaşıklık yaratarak yeni bir kıvılcım çakmasını sağlamak olası değildir. Yeniden akışı sağlamanın tek yolu ilişkide yeni zorluklar bulmaktır.
İnsanın en gizli hislerini ve düşüncelerini bir başka insanla özgürce paylaşması kadar zevk veren çok az başka şey vardır.
İnsan çabasının gerçek sonucu deneyimin kalitesinde ve karmaşıklığındadır.
Bir insanın stresle baş etme becerisinin ne olduğunu anlamak için üç farklı kaynağı ayırmak önemlidir. İlki var olan dış destek ve özellikle de sosyal destek ağıdır. Örneğin, insanın iyi bir sigortası ve sevgi dolu bir ailesi varsa önemli bir hastalık bir ölçüde hafifleyecektir. İkinci siper bir insanın zeka, eğitim ve kişisel özellikleri gibi sahip olduğu psikolojik kaynaklarıdır. Üçüncü kaynak, insanın stresle yüzleşmek için kullandığı başa çıkma stratejileri ile ilgilidir.
Tüm erdemler içinde, bir tersliği haz verici bir zorluğa dönüştürebilme becerisinden daha faydalı, hayatta kalma için gerekli ve hayat kalitesini diğerlerinden daha fazla geliştireni yoktur. Neden bazı insanlar stresle güçsüzleşirken, diğerleri bundan güç alır? Umutsuz bir durumu kontrol edilebilir yeni bir akış aktivitesine nasıl dönüştüreceğini bilenler bundan zevk alırlar ve bu zorluktan daha güçlü olarak çıkarlar.
Zihni kontrol ediyor olmak gerçek anlamda her şeyin neşe kaynağı olabilmesi anlamına gelir. Sıcak bir günde meltem hissetmek, bir çocuğun bir köpek yavrusuyla oynamasını izlemek, bir bardak su içmek.
Richard Koch, 1998
Sonuçların %80’i sebeplerin %20’sinden kaynaklanır.
Zamanınızın %80’inde kıyafetlerinizin %20’sini giyersiniz.
80/20 kuralının temelini oluşturan model, bundan tam 100 yıl önce 1897’de İtalyan ekonomist Vilfredo Pareto (1848,1923) tarafından bulunmuştu. Pareto Kuralı, Pareto Kanunu, 80/20 Kuralı, En Az Çaba Kuralı, Dengesizlik Kuralı olarak adlandırılabilir.
“Yaşamsal azlar“ vs “işe yaramaz çoklar” arasındaki farkı anlayabilseydik değer verdiğimiz her şeyi çoğaltabilirdik.
Oxford’daki bir öğretmen: “Zevk için okumuyorsan, bir kitabı asla baştan sona kadar okuma. Çalışırken kitabın ne anlattığını tamamını okumadan daha hızlı anlayabilirsin. Sonuç bölümünü oku, giriş bölümünü oku, sonra sonuç bölümü tekrar oku, sonra da azar azar ilgini çeken bölümlere göz at. Bir kitabın değerinin %80’i sayfalarının %20’sinde bulunur.”
İnsanlar zamanın %80’inde program fonksiyonlarının %20’sini kullanır. İyi yazılım geliştiriciler çok kullanılan fonksiyonları mümkün olduğunca basit, otomatik ve sabit yaparlar.
İş hayatında artı değerin %80’i, çalışanların %20’sinden üretilir.
Para kazanmaya başlamanın en iyi yolu, para kaybetmeye devam etmemektir.
Outsourcing, karmaşıklık giderlerini azaltmanın muhteşem bir yoludur.
Büyük bir şey yaratmanın yolu, basit bir şey yaratmaktan geçer.
İlerleme yalınlık gerektirir; yalınlık ise acımasızlık.
En iyi birkaç ürüne odaklanmak ne kadar önemli olsa da, en iyi birkaç müşteriye odaklanmak çok daha önemlidir. En iyi %20’ye (müşteri) oldukça istisnai ve ölçüsüz bir hizmet sunmak gerekir. Sonuna kadar elde tutulmalıdır.
Çoğu başarısızlıklarımız başkalarının bizi soktuğu yarışlardandır. En fazla başarı kazananlar kararlı oldukları kadar seçicidir de.
Zaman kıtlığı diye bir şey yoktur. Aslında pozitif anlamda zamana boğulmuş durumdayız. Çoğu yetenekli kişi yarattığı farkı genellikle çok küçük zaman parçacıklarında yapıyor. Faaliyetlerimizin en tepedeki %20’sine iki katı zaman harcasaydık, haftada 2 gün çalışır, şimdikinden %60 daha fazla başarı elde ederdik.
Daha yüksek bir yaşam standardına alıştıktan sonra, para size fazladan pek az mutluluk verir, hatta hiç vermez.
Antropologlar, çok ekren yaşta çok fazla deneyim edinirseniz, kurulacak daha fazla derin ilişki için kapasitenizi tüketmiş olursunuz der. Örneğin satışçı, fahişe ya da çok sık ev değiştirenler gibi, meslekleri ya da koşulları tarafından fazla sayıda ilişki kurmaya zorlananlarda sıklıkla gözlemlenen yüzeyselliği açıklayabilir.
Tarih, az sayıda yakın işbirlikçiyle etkili ittifaklar kuran adanmış bireyler tarafından belirlenir ve değiştirilir.
Başarmak için haftada 60-70 saat çalışmak zorunda kalıyorsanız, hep geride kaldığınızı düşünüyorsanız, işin gerekleriyle başa çıkabilmek için sürekli bir mücadele halindeyseniz, o zaman ya yanlış yapıyorsunuz ya da tamamen yanlış bir şekilde yapıyorsunuz demektir!
Dr. Peter Fenwick: “Her felakette bir hayır görme yeteneği basitçe Polyannacılık değildir, iyi bir biyolojik temeli olan bir öz-koruma mekanizmasıdır.”
Mutlu bir günü oluşturan en önemli şeylerden biri fiziksel egzersizdir. Doğal antidepresan olan endorfin salgılatır. Alışkanlık etmezseniz yapmanız gerekenden çok daha az yaparsınız.
Mutsuz bir eşle birlikte olduğunuzda muhtemelen sizin de sonunuz mutsuzluk olacaktır. Karşılıklı sevgi ne kadar çok olsa da, özsaygısı ve özgüveni düşük kişilerle yaşamak kabus gibidir. Mutlu olmak istiyorsanız, aşık olmak için mutlu bir eş seçin.
Robert Martin, 2011
Profesyonellik sorumluluk almayla ilişkilidir.
Tüm yazılım projelerinin temel varsayımı şudur: yazılım kolay değiştirilebilir. Eğer bu varsayımı esnek olmayan yapılar oluşturarak çiğnerseniz, tüm ekonominin üzerine inşa edildiği temeli yıkmış olursunuz.
Kariyeriniz, sizin sorumluluğunuzdur. Sizin pazarlanabilir biri olmanız işvereninizin sorumluluğu değildir. Sizi eğitmek, konferanslara göndermek, size kitaplar satın almak işvereninizin yapması gereken şeyler değildir.
Haftalık çalıştığınız 40 saat, işvereninizin sorunlarını çözmek için harcanmalıdır. Sizin kendi problemleriniz için değil.
Haftalık 60 saat çalışmayı planlamalısınız. İlk 40’ı işvereniniz için, kalan 20 saat kendiniz için.
Matematiği yapın. Haftada 168 saat var. 40 saat işvereniniz için çalışıyorsunuz, kariyeriniz için 20. Geriye kaldı 108. 56 saat uyku. 52 saat de geri kalan her şey için.
Yazılım geliştirme bir sprint değil, maratondur. Tüm gücünüzü nefesinizi tüketene kadar koşarak yenemezsiniz. Kaynaklarınızı ve temponuzu koruyarak, iyi yöneterek yenebilirsiniz.
Sürekli olarak hedefe dair ilerlemenizi ölçün ve şu üç bitiş tarihi için bir tahmin belirleyin: en iyi durum, ortalama durum, en kötü durum.
Takıldığınızda yardım istemekten çekinmeyin. Yardım mümkünken istememek profesyonelliği zedeler.
Kaygı ve dikkat bozukluğu da sizin dikkat manna’nızı tüketir. Dün eşinizle ettiğiniz kavga, sabah aracınızın tamponunuzdaki oluşan çizik, geçen hafta unuttuğunuz fatura, dikkat manna’nızı hızlıca tüketmeye yol açar.
Dan Ariely, 2008
İnsanların çoğu bir şeyi bağlam içinde görmediği sürece ne istediğini bilmez. Ne tür yarış bisikleti istediğimizi bilmeyiz - Fransa turunda bir şampiyona belli bir model üzerinde pedal çevirirken görünceye dek. Yaşamlarımızda ne yapmak istediğimizi bile bilmeyiz - tamı tamına yapmayı düşündüğümüz bir şeyi yapan akrabaya ya da arkadaşa rastlayıncaya kadar.
Flört partnerinin ilgisini çekmeyi ister misiniz? Benim önerim oraya sizin fiziksel özelliklerinizi taşıyan (benzer ten rengi, vücut tipi, yüz hatları), ama sizden biraz daha az çekici bir arkadaşınızı (-siz) götürmeniz.
Kırtasiyecide, 25 $’a güzel bir kalem buluyorsunuz. 15 dakikalık mesafede bulunan başka bir kırtasiyeci de hangi kalemin 18 $’a satıldığını hatırlıyorsunuz. Ne yaparsınız? 455 $’a ince çizgili gösterişli bir takım bulunuyor ve onu almaya karar veriyorsunuz, 15 dakikalık mesafede bulunan başka bir mağazada sadece 448 $ olduğu fısıldanıyor. Bu 7 $’ı, 10 $’dan mı yoksa 10.000 $’dan mı tasarruf ettiğinizin önemi olmamalıdır.
Ne kadar çok şeyimiz olursa, o kadar çok şey isteriz. Ve tek çare, izafiyet döngüsünü kırmaktır.
Mark Twain’in, Tom Sawyer için dediği gibi “Bir şeyi çok istemesini sağlamak için tek yapılması gereken o şeyin elde edilmesini zorlaştırmaktır.”
Margaret Clark, Judson Mills ve Alan Fiske’nin ileri sürdüğü gibi, biz aynı anda iki farklı dünyada yaşıyoruz - sosyal normların hüküm sürdüğü, diğeri de piyasa normlarının yönettiği iki dünya. Piyasa normlarının su yüzüne çıkması için, paradan söz edilmesi yeterlidir (para hiç el değiştirmediğinde bile). Demek ki bizler iki dünyada yaşıyoruz: biri sosyal değiş tokuşlarla, diğeri de piyasa değiş tokuşlar ile belirlenen iki dünyada. Sosyal değiş tokuşlara piyasa normlarını katmak sosyal normları ihlal eden ve ilişkileri yıpratır. Bir kere olsun enfes bir şükran günü yemeğinin karşılığını ödemeyi önerecek olsanız, kayınvalideniz bunu yıllarca hatırlayacaktır.
Basitleştirmek gerçek dehanın göstergesidir.
Cafe ortamı hoş göründüğünde, kahvenin tadı da hoş geliyordu. Baştan bir şeyin iyi olduğuna inandığımızda, buna bağlı olarak o şey genellikle iyi olur-ve onun kötü olacağına inandığımızda, kötü olur.
Kalıp yargı (stereotip), olayları öngörebilme umuduyla enformasyonu kategorize etme biçimidir. Beyin her gün bu durumda işe en başından başlayamaz. Karmaşık ortamları anlamlandırmaya yönelik bitmek tükenmek bilmeyen çabamıza kestirme yollar sağlar.
(Fare pedal deneyi) sabit oranlıda her X basışta alıyor. Değişken oranlıda bazen 10, bazen 50de alıyor; değişken oranlı tarifede ödülün ne zaman geleceği öngörülemiyordu. Skinner değişken tarifenin daha motive edici olduğunu buldu. En çarpıcı sonuç, ödül kesildiğinde sabit tarifedeki farelerin çalışmayı derhal bırakmalarıydı. Oysa değişken tarifeler dekiler çalışmayı çok uzun süre devam ettiriyorlardı. Değişken pekiştirme tarifesi, insanları motive etmekte de mucizeler yaratır. Kumar oyununun ve piyangonun temelinde yatan büyü daha doğrusu karabüyü budur.
Ortam ve beklentiler aldığımız zevke bir çok şey katar.
Martin Ford, 2015
İşsizliğin uzaması, ekonomiyi güçten düşüren ciddi bir problemdir. İşçilerin becerileri zamanla paslanır, cesaretlerini yitirenler çoğalır. Ayrıca pek çok işveren, uzun süredir işsiz olanlara karşı doğrudan ayrımcılık uygular; özgeçmişlerine bile göz atmaz.
1993 ile 2010 arasında ABD milli gelirindeki artışın yarıdan fazlası, gelir dağılımının tepesindeki %1’e gitti.
Zenginler ve ellerinin altındaki kurumlar, partilere yaptıkları desteklerle ve lobi faaliyetleriyle devlet politikalarına yön verebilir. En tepedekilerin arttıkça artan servetleri bir noktadan sonra demokrasi için bir tehdit haline gelebilir.
Amerika’daki işlerin yaklaşık yarısı, önümüzdeki yirmi yılda otomasyona kurban gidebilir.
Karşılaştırmalı üstünlük teorisine göre diğer insanlara kıyasla “en az kötü” olduğunuz alanda uzmanlaştığınız sürece iş bulmanız her zaman mümkün olacaktır. Karşılaştırmalı üstünlüğü doğuran şey fırsat maliyetidir. Bir şeyi yapmayı seçtiyseniz, başka bir şeyi yapma fırsatından vazgeçmişsiniz demektir.
Artık polis merkezleri, suç işlenme ihtimali en yüksek olan saatleri ve yerleri algoritmik analizle belirleyip polisleri ona göre konuşlandırıyor.
Borsadaki alım-satımların %50-70 civarını algoritmalar yapıyor.
Amerika’daki üniversite öğrencilerinin %70’i eğitim masraflarını karşılamak için borç alıyor ve mezuniyet sırasındaki ortalama borçları 30 bin doları buluyor. Ayrıca üniversite öğrencilerinin yalnızca %60’ının 6 yıl içinde mezun olabildiklerini de ekleyelim.
Amerika’da engellenebilir tıbbi hatalar yüzünden her yıl 98.000 kişi ölüyor.
Pazar baskısı olmayınca, sağlık hizmeti verenler de verimliliği değil, karı artıracak teknolojilere yatırım yapıyorlar, veya üretkenlikte artış sağladıkları hizmetlerde fiyatları düşürmektense karlarını koruyorlar.
En korkunç uzun vadeli senaryo, küresel ekonomik sistemin yeni realiteye uyum sağlaması olacaktır. Şu anda ekonomiye güç veren kitle pazarı endüstrilerinin yerini, süper-zengin elitlere yönelik pahalı mal ve hizmetler üreten yeni endüstriler alabilir. İnsanların sosyoekonomik statü merdiveninde hareket etmeleri de mümkün olmaz. Zengin kesim kendini sitelere veya özel şehirlere kapatır, belki girişlere de otonom askeri robotlar ve dronlar koyar. Böylece orta çağdakine benzer bir feodal sisteme geçeriz.
Alfred Mill, 2016
Mikroekonomi alanı, bireylerle işletmelerin karar oluşturma süreçlerine odaklanır. Mikroekonomi esasen mallar, hizmetler ve öz kaynaklarla ilgilenir.
Makroekonomi bir bütün olarak ulusların kıtlığı nasıl ele aldığını inceler. Makroekonomistler ulusların mal ve hizmetleri paylaştırmak için oluşturdukları ya da kullandıkları sistemleri analiz ederler.
Kıtlık olmasa ekonomi bilimine ihtiyaç olmazdı.
Kapitalist ülkeler, verimli ürün dağılımı için pazar fiyatlarının doğruluğuna güvenir, ekonomik öz kaynaklarla özel mülkiyeti destekler ve ekonomik kararların çoğunu bireylere bırakırlar.
Sosyalist ülkeler çoğu kez, birçok mal ve hizmetin fiyatlarını düzenler. AB, ilaç, cep telefonu hizmeti ve gıda gibi şeylerin fiyatını düzenler. Almanya vatandaşlarına bakım vaat eden cömert beşikten-mezara sosyal yardım sistemiyle ünlüdür. Alman refah devleti, çoğu Amerikalının katlanılmaz bulacağı yeniden dağıtılabilen vergi sistemi ile finanse edilir.
Rekabet ile işbirliği arasında bir tercih imkanı verildiğinde kar maksimize eden firmalar çoğunlukla işbirliğini tercih eder. Anaokulunda ne öğrenmiş olursanız olun, alışveriş yaptığınız işletmelerin işbirliğine gitmelerini istemezsiniz çünkü bu firmalar, çikolatanın yarım kilosunun 100$’a satılmasına ve yapay bir kıtlık yaratmak için üretimlerini kısmaya karar verebilirler.
Amerikalı ve Avrupalı ilaç firmalarının, hayat kurtaran birçok ilaç geliştirmeleri, patent koruması ve tekel karları sayesindedir.
Pahalı mal ve hizmetlere uygulanan lüks tüketim vergileri, piyasayı etkilemesi gerekmeksizin geliri yükseltir. Pahalı bir otomobil alacaksanız, 500.000$ mi yoksa 501.000$ mı harcayacağınız, kararınızı pek değiştirmez.
Evde oturup, çocuklara bakan, yemek pişiren, temizlik yapan, günlük işleri yürüten bir ebeveyn kesinlikle çok değerli bir şey üretmektedir fakat parasal bir ödeme yapılmadığı için bu değer belirsizdir ve hariç tutulur.
İnsanlar gelecekten korkunca büyük bir alım yapmayıp, para biriktirme eğilimine girerler.
Uzamış bir işsizlik döngüsü ailenin birikimlerini silip süpürebilir ve onları borç içinde bırakabilir. Hayatın normal akışını aksatır, uzadığında ilgili bireyde sağlık sorunlarına ve psikolojik problemlere yol açabilir. Aile içi şiddet vakalarının oranı da işsizlik oranındaki değişikliklerle doğrudan bağlantılıdır. Boşanmaların ve çocuk terk etme vakalarının artışıyla da bağdaştırılır. Uzayan ve yaygınlaşan işsizlik, suç ve kargaşa ile de doğrudan bağlantılıdır.
Keynesçi ekonominin bir varsayımı, insanların para yanılsaması içinde yaşadıklarıdır. Saatte 10 $ kazanıp, benzinin galonuna 1 $ ödemektense, saatte 100$ kazanıp, benzinin galonuna 10$ ödemeyi tercih ederler.
Kapitalist Batı Almanya’da yaşayan sıradan bir vatandaş, komünist Doğu Almanya’da yaşayan sıradan bir vatandaştan çok daha üretkendi. Günümüzde sıradan bir Güney Koreli, sıradan bir Kuzey Koreli’den çok daha üretkendir çünkü ekonomik özgürlük, daha fazlasına sahip olmak için daha fazla üretme dürtüsü sağlar.
Yolsuzluk ve adam kayırmacılık, sermayenin maliyetini büyük oranda artırarak yerli ve yabancı yatırımcıları caydırır.
Firmalar üzerindeki vergi yükünün artırılması, sermayeye yatırım yapma kabiliyetlerini ve isteklerini azaltır.
Anthony Burgess, 1962
Mevcut pandemi sürecinde tüm dünya olarak zor ve alışık olmadığımız bir süreçten geçiyoruz. Sürekli evde oturmak pek çoğumuz için zorlayıcı. Ancak bu salgın ilk değildi, son da olmayacak. Umarım bu dönem, fırsattan istifade edip kitaplara, öğrenmeye, diğer hobilerimize zaman ayırdığımız, bu krizi lehimize çevirdiğimiz bir dönem olur.
Elinizden kitap eksik olmaması dileklerimle. Hoşça kalın!
]]>Google’ın IGA programı kapsamında, çalıştığım şirketi temsil etmek için Ağustos başında 1 haftalığına Singapur’a gittim. Bu yazıda da Singapur’a gitmeyi planlayanlar için birtakım bilgiler ve edindiğim izlenimleri paylaştım.
Satın alma paritesine göre kişi başına düşen gayri safi yurt içi milli hasıla değeri (GDP PPP) 103.717 USD (Dünyada 2. sırada).
Singapur Türk vatandaşların 30 güne kadar olan turistik ziyaretleri için vize istemiyor.
Program boyunca tek boş günümüzün pazar günü olmasından ötürü, oldukça yoğun bir programla görülebilecek en popüler yerleri bir gün içinde gezdik. Zaten küçük bir şehir olduğundan çok da zorlanmadık. 21 kilometre yürüyüş + birkaç metro yolculuğu ile tamamladık. Gezdiğimiz yerler şunlardı:
Bu listedekileri tamamen yürüyerek gezdik. 35 derece sıcakta kolay olmasa da yürüyerek şehri keşfetmek için benim açımdan güzeldi.
Şehir genel itibarıyla sıra dışı mimari yaklaşımları, oldukça özenli el işçilikleri ve inanılmaz ışık kullanımlarıyla öne çıkıyor. Özellikle Sentosa adasındaki Merlion’ın ışık şovunu defalarca izlememe rağmen yine olsa yine izlerim.
Gezemediğimiz yerler:
Benim için tüm seyahat boyunca en zorlayıcı şey sanırım yemeklerdi. Google sağ olsun, yemek çeşidi konusunda her ne kadar cömert olsa da neredeyse tamamı Asya mutfağına (Çin, Endonezya, Malezya, Tayland ve Hindistan…) ait yemekler olduğundan benim damak tadıma pek hitap etmedi.
Ülke tropikal bir iklime sahip olduğu için bu iklime ait meyve sebzelere ulaşmak çok kolay. Örneğin ilk sabah kahvaltıda ıstakoz, üzerine de ejder meyvesiyle güne başlamak keyifliydi.
Duryan denen gudubet meyveye de tekrar değinmeden edemedim. Bu meyve yüzünden bir uçak seferi ertelenmiş, haberi de şöyle bırakayım: *
Anthony Bourdain duryanın kokusunu şöyle tanımlamış epey güldüm ve çok doğru:
“Your breath will smell as if you’d been French-kissing your dead grandmother.”
Konakladığımız otel Sentosa adasındaydı. Bu ada daha çok turistik amaçlar için elle inşa edilmiş yapay bir adaymış. Hafif raylı sistemler ya da karayolu ile ulaşım sağlanıyor. Universal Studios da bu ada içerisinde.
Şehir genelindeki 5 adet Merlion’dan bir tanesi de (ve en büyüğü) burada bulunuyor. Haftanın her günü akşamın belirli saatlerinde ışık gösterisi başlıyor. Açık alanda harika bir ses sistemi eşliğinde bu 10 dakikalık şovu izleyebiilirsiniz.
Singapur’da kumar oynamak serbest ve Sentosa’da büyükçe bir kumarhane bulunuyor. İlgilenen olursa ziyaret edebilir.
Google çatısı altında düzenlenen Indie Games Accelerator etkinliği, dünya genelinden seçilen 30 firmanın oyun sektöründe daha iyi işler başarmasına altyapı hazırlayabilmek için düzenlenen bir eğitim programıydı. Bu programda da bizlere yine dünya çapında başarı göstermiş, oyun sektörünün önde gelen isimlerinden 30 mentor ve 30 adet de Googler destek oldu. 1’e 1 oturumlar, sunumlar, workshoplar derken bir hayli yoğun bir programı geride bıraktık. Etkinlikte öğrendiklerime dair bu yazıda bir şey paylaşmıyorum, belki bir başka yazıda. :)
Şimdilik bu kadar, hoşça kalın!
]]>